Eller Yukarı Tavşancık!

895 102 372
                                    

Baekhyun sabahın beşinde gözünden uyku akarken uyandırıldığında önce zaman ve mekânı kavrayamamıştı. Makyajı akmış, saçı başı dağılmış, üstü başı da leş gibi içki kokuyordu. Hara her zamanki diri görüntüsüyle ona yukarıdan bakıyordu.

Baekhyun'u yataktan itip yere düşürdüğünde gözlerinden ateş fışkırıyordu. Pembe saçlı olan, hem uyku sersemliği hem de dün geceden kalma haliyle olayları anlamlandırmakta zorlanıyordu.

Dün gece eve geldiğinde üstünü değiştirmek istese de bunun için fazla yorgun hissetmişti. Kendini öylece yatağa atarken yarını hiç var olmayacak gibi düşünmüştü.

Başındaki kızgın sesin sahibi, çatlayacak gibi olan başına, ağaçkakan etkisi yaratıyordu. Dişleri sıkılı, gözleri sinirden dönmüş gibiydi.

"Seni aptal, nasıl böyle sorumsuzca yatarsın? Şu haline bak, hepimizi ele vereceksin! Zaten sayende herkesin diline düştük. Umarım büyükannenin kulağına gitmez. Eğer senin yüzünden yakalanırsak burayı sana dar ederim!"

Jongin'e emanet etmenin ne kadar kötü bir fikir olduğuyla ilgili de bir sürü söylenirken Baekhyun ayılmaya çalışıyordu. Zaten dediklerinin çoğunu da anlamamıştı. Hara'nın koridoru kolaçan ettikten sonra onu banyoya atmasıyla içerideki Jongin'in çığlık atması bir olmuştu. Bu Baekhyun'da uyanma etkisi yaratırken hemen ağzını kapamış ve insanların etrafına toplanmaması için dua etmeye başlamıştı. Onu bu haldeyken görmemelilerdi!

Kapıya gelen Minhae, Jongin'e iyi olup olmadığını sorarken Baekhyun kenarda örümcek taklidi yapmaya çalışıyordu. Ellerini kıskaç gibi açıp kapıyor, ağzını oynatarak "Örümcek gördüm, de," diyordu ama nafileydi. Jongin ona deliymiş gibi bakıyordu. En sonunda yerinde tepinerek anlatmaya çalışmaktan vazgeçti. Sesini biraz değiştirmeye çalışarak kendi söyledi. "Örümcek gördüm sandım."

"Gelmemi ister misin, tatlım?"

İkisinin de gözleri büyürken aynı anda bağırmışlardı. "Hayır!"

"Sen iyi misin?"

Jongin öksürerek "Üşüttüm sanırım, sesim arada değişik çıkıyor," demişti. Annesi daha fazla üzerinde durmazken "Kendine daha fazla dikkat etmelisin, tatlım," deyip ona şifalı bir içecek hazırlamaya gitmişti.

"Nasıl kapıyı kilitlemezsin?"

"Asıl sen nasıl pat diye içeri dalabilirsin? Neyse ki üzerimde havlu vardı."

Baekhyun gözlerini devirerek açıklama gereği bile duymamıştı. "Havlu olmasa da senin bamyan umurunda olmazdı."

Jongin'in gözleri büyürken "Sen küçük Jongin'e, küçük mü diyorsun?" diyerek ağzını şaşkınlıkla açtı.

Baekhyun onu arkasından iterken "Sen bile küçük olduğunu kabullenmişsin işte," deyip banyodan attı. Jongin "Sen kendininkine bak be!" derken çoktan suyu açmıştı. Jongin'in sesi sadece bir uğultuydu artık.

Kahvaltıya en son otururken Büyükanne Hei keskin gözlerini üzerine dikmiş, ondan bir şeyler beklediğinin mesajını açıkça vermişti. Baekhyun daha anlayışlı ve kibar olmuştu ama hala özür dilemek ile ilgili epey büyük sorunları vardı. Özellikle de ona bu denli saçma gelen kurallardan ötürü. Bu yüzden ağrıyan başını görmezden gelerek candan bir "Günaydın," demişti.

Büyükanne Hei başladıkları yere geri döndüklerini hissediyordu. Suratını düz tutarak kahvaltıya başlamak için işaret vermişti. Jongin aç bir kurt gibi sarılırken, Maya nazikçe çubuklarını eline almıştı. Jeonghan uyuklarken, Jihoon epey normal bir biçimde önündekilere gömülmüştü. Hara, o ise kıvılcımlar çıkaran bakışlarıyla Baekhyun'un üzerinde delikler açmıştı. Bu kızın sorunu neydi ki?

Çiftlik AteşiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin