O kadar hızlı yürüyordum ki, nefes almakta zorlanmaya başlamıştım. Artık yavaşlayıp kendimi kontrol altına almam gerekiyordu. Aceleci davranıp her şeyi elime yüzüme bulaştırabilirdim. Bu yüzden adımlarımı yavaşlatıp sakince yürümeye devam ettim. Dizlerim titriyor, nefes alırken boğazımdan garip sesler çıkıyordu. Etrafta kimsenin olmamasına şükretmeliydim. Bu halimi görenlerin dikkatini fazlasıyla çekerdim çünkü. En son isteyeceğim şey bakışların üzerimde olmasıydı.
Dakikalar sonra yeniden pazara giriş yaptım. Aklımda birkaç parça şey almak vardı. Önce yola çıkarken yanıma almam gerekenleri yeniden saydım. Yiyecek, sıcak tutması için ayaklarımı sarabileceğim iki küçük deri ve birkaç kömür parçası. Aslında evde yiyecek vardı fakat onları alamazdım. Geri dönmem uzun sürebilirdi ve belki de hiç dönemezdim. Ailemin açlıktan ölmesi düşüncesi bile Kuzey dağlarından daha tehlikeliydi benim için. Kederden mahvolurdum bu yüzden pazarda satın alabileceğim birkaç şeyle idare edecektim.
Arron'u bulup geri getirmek benim harcım değildi. Ne de olsa Kuzey dağlarına hiç gitmemiştim fakat bunu yapmak zorundaydım. Hiç değilse denemek zorundaydım. Çok zorlamayacaktım, bir süre arayıp geri dönecektim. Yine de korkmuyor değildim, elbette hayatım boyunca kendimi tehlikelere atmıştım ama hiç bu kadar ileri gitmemiştim. Eski şehirden hurda çalarken bile geri dönme ihtimalim vardı fakat şimdiki bilinmezlik beni ürkütüyordu.
Gözlerimi bir saniyeliğine sıkı sıkı yumdum ve açtım. Kardeşlerimi bir başına bırakacak olmak beni kahrediyordu. Onları korumak benim görevimdi, ya geri dönemezsem? Onlara kim bakardı? Belki Werner'dan onları koruma sözü alabilirdim fakat neden bana bir söz verme gereği duyacaktı ki? Zaten onu geçide götürmem karşılığında silah istemiştim. Başka bir şey istemeye hakkım yoktu. Kafamı hızla sallayıp düşünceleri kovdum aklımdan. Hayır! Ölmeyecektim. Benim adım Sierra'ydı. İsmimin anlamı da dağların kızıydı. Her halükarda başaracaktım.
Bir keresinde babam, gözü pek ve korkusuz olduğum için bana bu ismi verdiğini söylemişti. Ona, daha doğar doğmaz korkusuz olup olmayacağımı nasıl anladığını sorduğumda, gözlerime bir kez bakış atması bunu anlamasına yettiğini söylemişti. Ona bebeklerin gözlerinin hemen açılmadığından bahsetmiş ve beni kandırdığını düşünmüştüm ama içten içe buna inanmış ve güçlü biri olmak için de çalışmıştım. Sanırım babamı yalancı çıkarmamak için yapmıştım her şeyi. Şimdi ise tamamen yalnızdım ama güçlüydüm de. Tabii bu denli aceleci kararlar vermek ne kadar doğruydu bilemiyorum fakat Fallon'un mahvolmuş halini görünce, yapmam gerekeni anlamıştım.
Pazar eski haline dönmüş gibiydi, tezgahları kaybolmuş olanlar durdukları yerdeki karları temizlemişti ve yere uzun çarşaflar serip satacakları malzemeleri onun üzerine koymuşlardı. Bazıları ise birkaç tahta parçasını yan yana koyup onu tezgah olarak kullanıyordu. Ceketime sıkı sıkı sarılıp satılan şeylerde gezdirdim bakışlarımı ardından gözüme kestirdiğim tezgaha doğru yöneldim. Satıcı adam geldiğimi görünce oturduğu kütükten ayağa kalktı ve gözlerini üzerime dikip bekledi. Bu hareketi her ne kadar hoşuma gitmese de umursamayıp tezgâhtaki kurutulmuş etlere ve kuşlara bakmaya başladım.
Birkaç saniye yiyeceklere baktıktan sonra kaşlarımı çattım. Kurutulmuş etlerin boyutu normalde elimden biraz da uzun olmalıyken, buradakiler sadece yarısı kadardı. Kafamı kaldırıp geldiğimden beri gözlerini üzerimden ayırmayan adama baktım ve '' Et ne kadar?'' diye sordum, küçük boyutta olduklarına göre daha uygun fiyat olmalıydılar ama satıcının sözlerinden sonra ne kadar yanıldığımı anladım.
''Altı Kuzey parası'' dedi yavaşça, ağzının ön tarafında sağlam kalan birkaç dişi, o konuşurken göz önüne çıkıyordu. Biraz kambur duruyordu, üzerindeki ceketi onun ince bedenine uymuyor, büyük geliyordu. Eldivenlerinin ise parmak kısımları parçalanmış, pislikle dolmuştu ve yüzündeki kırışıklıklar o kadar fazlaydı ki, yaşının altmıştan fazla olduğunu tahmin ediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ KUBBELER : Savaşçı Kadın ve Kral ( -TAMAMLANDI- )
Science FictionNOT: Mavi Kubbeler/ Yalnız Prens hikâyesinin devamıdır. Ayrı ayrı okunabilir, karakterler ve mekan farklıdır. (Ama önce Mavi kubbeleri okumanızı tavsiye ediyorum.) Not :İlk kitap olan Savaşçı Kadın ve Kral tamamlanmıştır. İkinci kitap ola...