Alpa Gun & Samra - Chaos
••
Tokyo / Japonya
Sanki bir akrobat gibi ince bir ipin üzerinde yürüyordum ve her seferinde sendeleyip dengemi kaybetmeme rağmen dengemi yeniden kazanıyordum. Her adımımda sanki ipin sonuna yaklaşmak yerine ölümüme yürüyordum. Öyle kilitlenmiştim ki o ipin sonunu görmeye, ölümü göze alıyordum. Burası cehennem çukurunun ta kendisiydi ve tek çıkış yolu o ipin ucundaydı.
İpin ucunda Park Jimin vardı.
Uyandım, gözlerim ve bilincim açıktı, her şeyin farkındaydım. Saatler geçmişti, hala o büyük depoda bir sandalye üzerinde oturuyordum. Vücudumun her zerresine toplu iğne batırılıyor hissi oldu önce, ardından tekrar gözlerim kapanır gibi oldu. Uyudum uyandım mı yoksa yeni mi uykuya dalıyordum anlamıyordum ama bir kulak çınlaması başladı. Uykuya dalacağımı hissettim ama bir türlü dalamıyordum. Çınlama arttıkça dalmaya yaklaşıyor gibiydim o yüzden çınlamaya doğru gitmeye çalıştım. Çınlama arttıkça bir titreme başladı, tüm vücudum tir tir titriyordu.
Ne ara kapandı gözlerim tekrar ve uyudum bilmiyorum, rüyamda esrarengiz varlıklarla cebelleşirken beynim uyanmıştı, rüya gördüğümün farkına varmıştı ancak bedenim stres, yorgunluk, uykusuzluk gibi nedenlerle yorgun düştüğünden olsa gerek hala uyuyordu. Haliyle beynimin verdiği hiçbir sinyali bedenim alamıyordu. Dolayısıyla ellerimi, kollarımı, ayaklarımı hareket ettirmek istememe rağmen kaslarımı harekete geçiremiyordum. Beynim bu durumun farkındaydı ancak bedenime sözünü geçiremiyordu.
"Rüya görüyorsun, uyan." Naif ve tanıdık bir ses duyduğumda vücudumun da aynı anda sarsıldığını hissettim.
"Bırak, nasıl olsa kendine gelecek zaten." Kulağıma tanıdık gelen bir diğer ses ona engel olmuştu.
Gözlerim nihayet yeniden aralandı ve onu gördüm, karşımdaki sandalyede oturuyordu, hemen yanında ise Jung Hoseok oturuyordu. Bana doğru eğilip elini omuzuma yerleştirdi.
"İyi misin?" Meraktan ziyade gerçekten iyi olup olmadığımla ilgileniyordu.
"Neredeyim ben?" Sesim, korkmuş ve çaresiz kalmış bir çocuğun sesinden farksız çıkmıştı.
"Beni hatırladın mı?" diye sordu.
Öfkeli gözlerimi diktim yüzüne, rol değildi bu defa, ona karşı inanılmaz bir öfke taşıyordum içimde çünkü her şeyin, tüm bu olanların, benim burada olmamın sebebi ta kendisiydi, o kuzeyli adamdı.
"Hatırladım." diye cevapladım sertçe ve omuzumdaki elini ittirdim.
"Özür dilerim." dedi, yutkundu. "Benim yüzümden buradasın. Ben çok özür dilerim."
"Uyanmışsın işte, onlara benim suçsuz olduğumu söylemedin mi? Neden hala buradayım."
"Sen uyanmadan az önce geldim ben de." Yanındaki bedene dönüp baktı, ben hala ona bakıyordum. "Yeni uyanmıştım, Bay Jung, benimle birlikte başka bir adamı daha bulduklarını ve burada tuttuklarını söylediğinde hemen geldim." Tekrar bana döndü. "O kişinin sen olduğunu tahmin etmiştim, yanılmadım."
"Yanılmadıysan artık gidebilir miyim?"
Yumuşak tutumuna karşı bilerek sert konuşuyordum çünkü benim hissetmem gereken suçluluk duygusunu onun hissetmesi gerekiyordu. Ben oyun oynuyordum, o ise benim oyuncağımdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Veyl •• yoonmin
Fanfiction[ veyl - cehennem çukuru ] İkimizden biri ölecekti bu savaşta. Benim silahlarım vardı ama onun saçları, dudakları, gözleri ve elleri benim silahlarımdan güçlüydü. Üstelik sıkacak bir kurşunu bile yoktu. Tek bir beden ama gördüğüm en güçlü orduydu. K...