Loredana - Mit Dir
••
Tokyo / Japonya
Dünyanın en iyi aksiyon filmi ile yarışabilecek bir yaşantım olmuştu ama bu defa karanlık bir boşlukta süzülüyormuş gibi hissediyordum. Gözlerimi kapadım, derin bir iç çektim, gözlerimi açamayacak kadar yorgundum. Yine olmamıştı. Planı Jungkook ve ben yapmış olmasak birilerinin engel olmak için ellerinden gelen her şeyi yaptıklarını düşünürdüm.
"Kimsin sen?" diye sordu. Onun kıyafetleri vardı üzerimde, elbette kim olduğumu biliyordu. Park Jimin gelmişti.
Tam anlamıyla gökte ararken yerde bulmuştum Taehyung'u, Park Jimin'in evinde olacağı aklıma gelecek son ihtimal bile değilken hem de. Fakat birkaç adım uzağımdayken elimden sadece geri adım atmak gelmişti. Gözlerimi araladım, yüzümü Jimin'e, sırtımı Taehyung'a döndüm. Onu gördüm, onu ve bana olan bakışlarını. Cevap vermek yerine gözlerine bakmaya devam ettim. Binlerce kişi içinde görsem ayırt eder, karanlıkta bile tanırdım artık o deli gözlerini, öyle uzun bakmıştım.
"Jimin" adını seslendiğimde silahı alnıma bastırdı. Kimsede olmayan bir şeyi keşfetmiş gibi bakıyordu bana. Saçı başı dağılmış, ter içinde kalmıştı.
Arkamda Taehyung, alnıma dayanmış bir silah ve o silahı tutan Jimin. Silahın alnıma değen soğukluğu vücuduma bir alevin yayılmasına sebep oldu önce, sonra şok etkisiyle yerini buz gibi bir soğukluğa bıraktı. Kulaklarımda atan kalbim olmasa düşüp bayılabilirdim. Tam olarak benimkilerle aynı hizada, tam karşımda duran kara bakışlar yüzünden düşünemiyordum. Nasıl olmuştu da böyle kısa sürede gelebilmişti?
"Kimsin?" Silahı alnıma biraz daha bastırdı. Adımlarım geri geri giderken sırtım duvara çarptığında durdum. Gözlerini gözlerimden, silahı alnımdan ayırmadan usulca Taehyung'un bulunduğu odanın kapısını kapattı. Derin bir sessizliğin içinde Jimin'in bana doğrulttuğu silahı, çatık kaşları, öfke ile kasılan yüzü ile karşı karşıya kalmıştım.
"Kime çalışıyorsun? Cesur musun, yoksa aptal mı? Karar veremedim." Zaten ikisi de aynı şeydi. Fazla aptal insan cesur olurdu, fazla cesurluk aptallıktı.
Namlunun ucundan içindeki boşluğu görüyordum. Konuşsam, beynimin derinliklerine giden bir kurşunla susmak zorunda kalacağımı bildiğim için susmaya devam ettim. Hızla çarpan kalbim yavaşladı, galiba bana yapacaklarına kendini hazırlamıştı bedenim.
Fas, Afganistan, Rusya gibi yerlerde görev yaptım. Kaç defa üzerime silah doğrultuldu saymadım ama sanırım yüzden fazladır. Otuzdan fazla ateş altında kaldım, toplamda iki defa yakın mesafeden, bir defa da yirmi metre kadar uzaklıktan vurulmuştum. En çok acı vereni bacağıma giren kurşundu. Birkaç defa kendi kafama sıkmaya çalıştım, beceremedim. Bıçaklanınca ya da vurulunca canım hiç yanmadı, zerre bir şey hissetmedim, ancak kan var mı yok mu diye kontrol ederek anladım. Sonrasında ise bir baş dönmesi olurdu. Bir kere ağladım sadece. Kızım yeni doğmuştu, ölmeden önce ona sarılmayı çok istemiştim.
Özet olarak o an ne mi hissediyordum? Demek böyle ölecektim. Çünkü ilk kez namlu ucuyla bakışıyordum. Adrenalin ve panik duygusu, bunlar ağır basıyordu ve başka bir şeyler hissetmeme engel oluyordu.
Jimin silahın emniyetini kaldırdığında gözlerimi kapadım. Silahın namlusu soğuktu, sanırım bu yüzdendi, biraz üşüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Veyl •• yoonmin
Fanfiction[ veyl - cehennem çukuru ] İkimizden biri ölecekti bu savaşta. Benim silahlarım vardı ama onun saçları, dudakları, gözleri ve elleri benim silahlarımdan güçlüydü. Üstelik sıkacak bir kurşunu bile yoktu. Tek bir beden ama gördüğüm en güçlü orduydu. K...