Seul / Güney Kore
Japonya'ya daha öncesinde de birçok kez gitmiştim. Bilmediğim bir ülke değildi. Özellikle Tokyo.
Japonya'nın en kalabalık şehri ve başkenti olan Tokyo'yu çok iyi biliyordum. Başlarda tek amacım arkadaşlarımla tatil yapmaktı. Yapmıştım da ama orada geçirdiğim bir günün, tüm hayatıma mâl olacağından habersizdim. Aşk kapımızı çalmıyordu gelirken. Aşk, gönül kapımızı kırıp içeri dalıyordu.
"Hyung" Geldiğinden bu yana ilk defa konuşmuştu. Ben salonun orta yerine oturmuş valizimi hazırlarken, Gabriel dakikalardır başımda dikiliyordu.
"Efendim Gabriel?" Kısa bir an başımı kaldırıp ona baktım dinlediğimi belirtmek istercesine. Daha sonra kucağımdaki pantolonu katlama işine devam ettim.
"Ben de gelmek istiyorum." Bavuluma son parçayı da yerleştirip fermuarını çektim. Bıkkın bir nefes firar etti dudaklarım arasından.
"Nihayet. Ne zaman söyleyecek acaba diye düşünüyordum ben de kendi kendime." dedim.
Hemen aceleyle karşımdaki koltuğa oturdu. Uzun bir konuşma yapmak istediği her halinden belliydi.
"Gelemezsin, çünkü sana orada ihtiyacım yok. Uzun sürmeyecek, en fazla bir hafta." Oturduğum yerden kalkmadan etrafımı son defa kontrol edip bir şey unutmadığıma emin oldum.
"Bana ihtiyacın olmadığını biliyorum. Sadece tedirginim." Dirseklerini dizlerine yaslayıp, öne doğru eğildi ve parmaklarını birbirine kenetledi. "Uzun bir aradan sonra ilk defa böyle bir görevi kabul ettin, doğal olarak da hazırlıksız yakalandın. Senin için gerçekten tedirginim. Başına bir iş gelecek olsa yardım edecek kimsen yok."
"Jungkook yakınımda olacak, korkma tamam mı?" Ellerimden destek alarak, bağdaş kurduğum yerden kalktım. "Takım elbisem nerede?" diye sordum bir yandan da salonda göz gezdirirken. Ben etrafa bakıyordum, Gabriel ise bana bakıyordu. Ona döndüğümde, bir türlü ikna olmayan bir çift göz ile karşı karşıyaydım.
"Jungkook elbette yakınında olacak ama acil durumlarda müdehale edemez. Bunu sen benden daha iyi biliyorsun." Ayağa kalkıp birkaç adımda önümde durdu. "Hem son iki senedir senin yanında sadece ben vardım. Ağrı kesici ilaçlarını alacak kimsen olmayacak yanında, dağıttığın odanı toplayan olmayacak, kıyafetlerini kuru temizlemeye verecek birisi olmayacak, çok fazla içtiğinde kimse sana dur demeyecek ve sen uyuya kaldığında kimse senin üzerini örtmeyecek."
"Korkma." Büyük ellerimi yanaklarına yerleştirip gülümsedim. "Bir ömür benim yanımda yaşamaya, bana bakmaya, beni düşünmeye mahkum değilsin sen. Benim yüzümden hayatına kimseyi almıyorsun Gabriel. Artık zamanı gelmedi mi? Ülkene dön, güzel bir tatil yap ben gelene kadar. Hem belki kalbini çalacak kadınla tanışma vaktin gelmiştir." Gülüşümü genişletip kıvırcık saçlarını karıştırıp geri çekildim.
"Hyung benim tek ailem sensin." Yüzünü yere eğdi. İri cüsseli insanların da bazen bir çocuk kadar küçülebildiği zamanlar oluyordu. Karşımdaki adam tam da öyleydi şimdi. "Sen bana git desen de ben gidemem ki."
"Gabriel" dedim. "Küçük bir çocuk gibi davranmayı bırak. Ben olmadan yaşamaya alışmalısın. Bir gün ölürsem-"
"Hayır! Ölmeyeceksin. Öyle şeyler söyleme." İşaret parmağını dudaklarıma bastırıp sözümü kesti.
Her insan, hayatından birisi yitip gittikten sonra ölümü en az bir defa düşünmüştür. Nasıl öleceğini, ne zaman öleceğini düşünmüştür. Sonra ölümün sonrasını düşünmeye çalışır, ne olacak acaba diye. Benden sonra neler olacak, neler değişecek? Bir de insan kendisi için değil de sevdikleri için düşünür bunu. Tıpkı bir zamanlar benim, "Ya bir gün ailemi kaybedersem, ne yaparım?" diye düşündüğüm gibi. Gabriel de benim için düşünüyordu bunu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Veyl •• yoonmin
Fanfiction[ veyl - cehennem çukuru ] İkimizden biri ölecekti bu savaşta. Benim silahlarım vardı ama onun saçları, dudakları, gözleri ve elleri benim silahlarımdan güçlüydü. Üstelik sıkacak bir kurşunu bile yoktu. Tek bir beden ama gördüğüm en güçlü orduydu. K...