Abwärts - Alkohol
••
Seul / Güney Kore
Bir elim saçlarının arasında dolaşırken diğer elim onun elini nazikçe kavramıştı. O derin uykusunda bunların hiçbirini hissetmiyordu, emindim. O yüzdendi bu rahatlığım. Ama ben bütün hücrelerimle hissediyordum, iliklerime kadar sarsıyordu bu gerçeklik beni.
Ondan gidememiş olmanın gerçekliği.
Gözyaşlarım ardı ardına akarken başımı omuzu ile dirseği arasına, koluna gömdüm. Daha fazla dayanamamıştım, duygu patlaması yaşıyordum. Bulunduğumuz şehir, yaşanılanlar, yaşadıklarım, yaşadıklarımız beni tüketmişti. Ve ben, artık eski ben değildim. Her geçen gün yitiriyordum umudumu, cesaretimi, en çok da kendimi...
Omuzlarım sarsılarak ağlarken fark etmiştim, bir hareketlilik olmuştu. Güçlü parmaklar ellerimi kavradığında başımı hızlıca kaldırdım. Uyanmasını beklemediğim adam bana bakıyordu şimdi. Yanımdaki varlığına ne derece alıştıysam artık, o gözlere öyle hasret kalmıştım ki... Tanıştığımız gün, ömrümün sonuna kadar unutmayacağımı bildiğim o gözlere ondan ayrılır ayrılmaz hasret kalmıştım.
Damarlarıma yayılan tedirginliğin soğukluğuyla gözlerimi kapattım, kabus gördüğümü düşünüp birazdan uyanmayı umdum. Lakin imkansızdı, tamamen gerçekti her şey. Günlerdir hasretini çektiğim yüzü ve sesi zihnimde dolaşıyordu.
"Leş gibi sigara kokuyorsun yine." dediğinde akan gözyaşlarıma tezat sessizce gülmüştüm.
Halsizlikten gözleri kapandı, kaşları çatıldı ve kuruyan dudaklarını yaladı. Göz kapağında uyumak istiyordum. Ne garip bir istekti, bir insanın göz kapağında kıvrılıp uyumayı dilemek.
Gözlerim, nemlenen dudakları ve boynundaki minik nokta arasında gidip gelirken onu öpme isteğimi bastırmaya çalışıyordum. Büyük bir ikilem arasında kalmıştım, tercih yapmak zordu. O minicik nokta öyle davetkar duruyordu ki, o minicik noktayı o kadar çok öpmek istedim ki o an, yutkundum.
"Sensizlik kokuyorum." dedim, büyük bir itiraftı bu.
Yorgundum, hiçbir şey bilmiyordum ve tek istediğim yüzümü göğsüme koymak, saçlarımın arasında dolaşan parmaklarını hissetmek ve sonsuza dek öyle kalmaktı. Direnmeyi bıraktım, artık yapmak ve yaşamak istediklerimi ertelemeyecektim.
Önce boynundaki minik noktaya ardından da dudaklarına bastırdım dudaklarımı.
Ben bu adamı seviyordum, hem de çok seviyordum.
Gülünç oldum diye utandım, ama kuzeyli adam oralı olmadı. Baygın, kayıtsız, umursamaz bakışlarının altında ezilmeseydim o dakikada daha fazlasını bile itiraf edecektim. Ona, ona nasıl da farkına dahi varmadan sırılsıklam aşık olduğumu söyleyecektim.
Başımı göğsüne yasladığım esnada cızırtılı ses tonuyla konuştu. "Bu bitmek bilmeyen savaşın ortasında beni yalnız bırakıp gittin sandım." Parmakları, tıpkı içimden dilediğim şekilde saçlarımın arasında usulca dolaşıyor, sesi kulaklarıma bir ninni gibi geliyor, konuşurken inip kalkan göğsü bana huzur veriyordu. "Üstelik savaşım senin içinken."
"Ne savaşı? Hangi savaştan bahsediyorsun?" Gözlerimi kapattım, uykuya teslim olmak üzereydim.
"Bu savaş, iki devlet arasında kalan bir aşk savaşı. Bu bitmek tükenmek bilmeyen bir savaş ama ben sana karşı silahsızım. Bundan dolayı tek korkum, yokluğunla savaşmak çünkü ben her defasında bir tek sana yeniliyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Veyl •• yoonmin
Fanfic[ veyl - cehennem çukuru ] İkimizden biri ölecekti bu savaşta. Benim silahlarım vardı ama onun saçları, dudakları, gözleri ve elleri benim silahlarımdan güçlüydü. Üstelik sıkacak bir kurşunu bile yoktu. Tek bir beden ama gördüğüm en güçlü orduydu. K...