Kontra K - Diese eine Melodie
••
selam ben geldim 🤗
çok özür dileyerek ilk kez en başa yazar notu düşüyorum
çünkü cidden kocaman bir ara verip döndüm ama inan ki hiç ama hiç vaktim olmadı yazmaya
neden vaktim olmadığını anlatsam okumak istemeyeceğiniz kadar uzun olur 😅veyl'i okuyan herkesi beklettiğim için çok üzgünüm
buyurun bakalım yeni bölüm sizlerle••
Tokyo / Japonya
Gözlerimi açtım, uzun ve beyaz bir koridorda sadece ben ve iki kapı vardı. Ayaklarım kontrolsüzce soldaki kapıya ilerliyordu, kapının önünde durup kararsızca açmakla açmamak arasında kaldım. İçeride ne olduğunu bile bilmeden kapıyı açtım ve girdim. Girdiğim gibi kapı aniden arkamdan kapandı. Odanın ortasında tek bir koltuk, bir masa ve masanın üzerinde silahlar vardı. Yaklaştım ve masanın üzerindeki tabancalardan birini aldım elime. Benim silahımdı, hemen tanımıştım, üzerinde Min Yoongi yazıyordu. Sonra bir ses duydum, hem çok yakından hem de çok uzaktan gelen bir sesti.
"Ya severken sen öleceksin, ya da sevdiğini öldürüreceksin."
Sonra masanın üzerindeki tüm silahlar aniden kayboldular. İşin garibi, kendi silahım hala elimdeydi.
Ayağa kalktım, koşarak çıktım odadan ve diğer kapıya, sağdaki kapıya yöneldim. Odaya girdiğimde tamamen boştu ve yine kapı aniden kapandı. Daha o an pişman oldum çünkü boş oda aniden sularla dolmaya başladı. Oradan da kaçmak için arkamı tekrar döndüğümde kapı yok oldu. Sular hızla odayı doldururken bir müddet sonra çırpınmayı kesip pes ettim ve tamamıyla soğuk suya teslim oldum. Nefesimi tutup gözlerimi kapattım ve açtığımda aşağıya baktım, suyla aramda bir metre kadar vardı. Biraz daha böyle durduktan sonra suya düştüm ve kurtulmak için çabalamadım. Biri beni bileğimden yakaladı ve suyun derinliklerine çekmeye başladı, o esnada silahımı düşürdüm. Boğularak öleceğimi düşünürken birden gözlerimi tekrardan açtım ve gerçekle yüzleştim.
Onun gözleri, bir çift kahve rengi göz.
"Kabus görüyordun galiba." Bileğimden tutuyordu, tıpkı rüyamdaki o el gibi bileğimi sarmıştı parmakları.
Bir bardak su uzattı, yatakta oturur pozisyona geçip bardağa uzandım, ellerim titriyordu.
"Dur, ben içiririm." dedi nazikçe.
Beni uykudan soğutan kabuslarımın geri döndüğünü düşündüm, Hwa'nın ölümünden sonra gördüğüm tüm kabusların. Ama bu farklıydı, diğerlerinden çok farklıydı. Suyumu yudumlarken Hwa gittikten sonra hayatımdaki her şeyin ne kadar da değiştiğini ve ne yaparsam yapayım hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını her yudumda biraz daha idrak ediyor gibiydim. Hiçbir şey eskisi gibi değildi. Sürekli en dipte olduğumu düşünmekten yorulmuştum arkamda bıraktığım tüm zamanlarda. Ama bunun bile anlamsızca beni sevindiren bir yanı vardı, daha fazla düşmeyeceğimi zannediyordum. Tam da böyle düşündüğüm için daha fazla düşmüştüm hep, her seferindeyse en dibi gördüğümü düşünerek hareket etmiştim fakat şimdi görebiliyordum ki, en dip diye bir şey yoktu ve ben daima düşmeye devam edecektim.
Saçlarım dağınıktı ve şimdi Park Jimin'in elleriydi dağınık saçlarımı okşayan. Gözlerim kendiliğinden kapanırken, güçsüz başımı kendine çekip göğsüne yasladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Veyl •• yoonmin
Fanfiction[ veyl - cehennem çukuru ] İkimizden biri ölecekti bu savaşta. Benim silahlarım vardı ama onun saçları, dudakları, gözleri ve elleri benim silahlarımdan güçlüydü. Üstelik sıkacak bir kurşunu bile yoktu. Tek bir beden ama gördüğüm en güçlü orduydu. K...