hava - high
••
Tokyo / Japonya
İnsan doğar, büyür ve ölür. Doğmamız için nedenler vardı, büyümemiz için gerçekleşen olaylar ama hep merak ettiğim şey ölüm olmuştu. Sonumun nasıl geleceği, canımı kimin alacağıydı.
"Sana ölmeden gel dedim." Birasından bir yudum alırken söylenmişti Gabriel. Demişti, evet. Bana, ölmeden gel demişti ama ben yaşıyordum zaten. Mucizevi bir şekilde yaşıyordum.
"Sen ölmekten beter olmuşsun."
Bana baktığını biliyordum, ona bakmam için ısrarla bakışlarını üzerimde tuttuğunu ve bir şeyler söylememi istediğini biliyordum. Bakmadım, oralı olmadım ve gökyüzünü izlemeye devam ettim.
Ölmekten beter olmak. Ne demekti bu? Ben ölmekten beter olduğumu hatırlıyorum. Min Hwa öldüğünden beri öyleydim ben ama o zamandan bu yana her saniye yanımda olan Gabriel, neden bana bir kez olsun dememişti bunu? Neden bana ölmekten beter olmuşsun dememişti? Neden şimdi söylüyordu bunu ilk defa?
"Yarın öğlen dönüyoruz, bu gece doya doya izle gökyüzünü." Pes edip başını gökyüzüne çevirdi tıpkı benim gibi. Sesine yansıttığı siniri beni gülümsetti.
Gidecek bir yerimiz yoktu, irtibatta olduğumuz kimse yoktu, irtibat sağlayacak kimse yoktu çünkü Jungkook ortalarda yoktu ve benim gücüm son damlasına kadar tükenmişti gerçekten. Neyse ki, Maria vardı ve bu geceyi Maria'nın evinde geçirmekten başka seçeneğimiz de yoktu. Hastaneden hızla uzaklaşırken aklıma gelen tek isim eski dostum olmuştu.
"Seuldeki gökyüzü farklı sanki." Sözcüklerim sigara dumanına karışarak dudaklarımın arasından çıkarken gözlerimle dumanın karanlıkta dağılışını izledim.
"Belli ki farklı." İğneleyici cevabıyla bana ne kadar sinirli olduğunu bir kez daha vurguladı.
"Ne demek istiyorsun? Açık konuş."
Cevabımı alamadan, Maria'nın varlığını yanımda hissetmemle birlikte, Gabriel ile olan sohbetimiz bölündü.
"Bir gelişme var mı?" Heyecanla sorduğumda Maria'nın, hayır anlamı taşıyan o baş sallama işareti içimdeki tüm umudumu sömürdü.
"Yer yarılıp içine girdi sanki, hiçbir yerde yok." dediğinde ben yine uzaklara dalmıştım içimdeki buruklukla.
"Jungkook bu, çıkar bir yerden." Gabriel bunu söylerken kendisi de inanır gibi konuşmamıştı. Ben inanıyordum, Taehyung'un yerini söylemiştim, onu almadan gelmeyecekti.
"Ya Hoseok, en güvendiği adamının peşine düşmedi bile." diyerek konuyu bambaşka bir yere çektim. "O da mı ortalarda yok? O da mı kayıp?"
"Hyung, farkındaysan sizi kimse bulamadı." diye söylendi Gabriel sessizce. "Biz bile."
"Bay Jung, şu an hastanede, seninkinin yanında." Gözlerimi istem dışı aniden Maria'ya çevirdiğimde aynı hızda dudaklarım da aralandı fakat bir şey diyemedim. Ne diyecektim ki? Neye bu kadar şaşırdığımı kendime dahi açıklayamazdım ben.
"Bu arada Seokjin, Jung Hoseok'un her adımını takip ediyordu. Adam her yerde sizi arıyordu ama bulamadı." Bir an durdu, düşündü ve sorgulayıcı bakışlarını yeniden bana doğrulttu. "Orada sadece Yudaii'nin adamları yoktu Yoongi, bundan eminim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Veyl •• yoonmin
Fanfiction[ veyl - cehennem çukuru ] İkimizden biri ölecekti bu savaşta. Benim silahlarım vardı ama onun saçları, dudakları, gözleri ve elleri benim silahlarımdan güçlüydü. Üstelik sıkacak bir kurşunu bile yoktu. Tek bir beden ama gördüğüm en güçlü orduydu. K...