Luciano - Shawty
••
Tokyo / Japonya
Dünya, şeytanlarla meleklerin ayrımını yapamayacağımız, cennet ile cehennemin arasında bulunan koca bir araftır.
Gündüzleri gördüğünüz sıradan yüzler, geceleri ölüm meleklerine dönüşebilir fakat siz bunu asla anlamazsınız. Çünkü kötü insanların maskesi olur ve bu maskeler kimliklerini gizler, altında yatan şeytanlıkları saklar. Kimileri huzurla gecenin koynunda uyurken, kimilerinin canları alınır ve siz bilmezsiniz, geceleri kaç kafatası parçalanır bir kurşunun isabetiyle, kaç gözyaşı dökülür gözlerden, kaç yakarış yükselir boğazlardan bilmezsiniz.
Ben bilirdim. Çünkü ben onların ölüm korkularına şahit olan kişiydim. Onlar beni gündüz tanımazlardı ama ben onları gece öldürürdüm. İnsanların ölümle yüz yüze geldikleri anda hiçbir şeyin öneminin kalmamasına, ayaklarıma kapanıp yalvarmalarına, göz yaşları içinde af dilemelerine şahitlik ederdim. Oysa bunun bir anlamı olmadığını biliyorlardı, ben af dilenecek kişi değildim. Ben öldürürdüm. Ben can alırdım. Benden isteyebilecekleri tek şey, bunu kısa yoldan yapmam olmalıydı. Benim yüzümü gören herkes ölürdü.
İlk defa, yüzümü gördüğü halde sağ kalan tek kurbanım Park Jimin olmuştu. Onun da sırası gelecekti. Bana yalvarsa da asla gözünün yaşına bakmayacaktım, o benim son kurbanımdı.
Bir yandan bahçe kapısına doğru koşarken "Bekle!" diye bağırdım ardından. "Nereye gidiyorsun?"
Arkasına bakma gereği bile duymadan "Eve gir." diye seslendi.
Peşinden koştum yine de, çoktan hazır bir şekilde evin önünde onu bekleyen aracına binişini izledim. Motoru çalıştırdı aceleyle, gaza yüklenmeden hemen önce gözlerimiz buluştu kısa bir an.
Camı indirip "Beni bekleme, bu gece hiç gelmeyebilirim." dedi.
Araç lastikleri hızla dönmeye başladığında çok geçmeden karanlık gecede gözden kayboldu. Gerisinde birkaç adam, toz bulutu, bir de ben dışında hiçbir şey kalmamıştı. Gitmesine izin vermiştim çünkü gitmesi gerekiyordu.
Karanlık ve bir o kadar da sessiz olan geceye adeta bomba gibi inen ilk kurşun sesi geldi.
•• Flashback 6. Bölüm ••
Bütün hesaplar yapılmıştı, plan hazırdı. Park Jimin'in yaşadığı ev tespit edilmişti ve benden yapmamı istedikleri şey basitti; kuzeyli adam, evine döneceği zaman ne yapıp edip onunla birlikte o eve gitmeliydim. Bunu başarırsam, işin en zor kısmını atlatıp beni tekrar bulmaları kolaylaşacaktı. Sonrasında sürekli izlenecek, ben Park Jimin ile iyi anlaşacağım ve böylelikle Taehyung'a bir değil birkaç adım birden yaklaşacaktık. Fakat içime sinmiyordu, ya baştan sona kusursuz bir plan lazımdı bana, ya da düşmanımı çok önceden gözlemlemem ve onu çok iyi tanımam gerekiyordu. Tedirgindim çünkü ortada ne kusursuz bir plan vardı, ne de kuzeyli adamı tanıyordum. Bu durum beni fazlasıyla tedirgin ediyordu.
Sessizlik, durgunluk bana göre değildi, zamanım boşa akıp gidiyor gibi hissediyordum. O yüzden vakit kaybetmektense belirsizliğe bodoslama atlamayı, heyecan yaşamayı tercih ediyordum. Merak mı dersiniz buna, başını belaya sokma çabası mı bilmiyorum ama küçüklüğümden bu yana kendimde engel olamadığım bir huyum vardı. Belirsizlik beni çekiyordu her anlamda. Şöyle ki, uzaya gitsem, karadeliği bulur ve içinde ne varmış diye bakarım gibi geliyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Veyl •• yoonmin
Fanfiction[ veyl - cehennem çukuru ] İkimizden biri ölecekti bu savaşta. Benim silahlarım vardı ama onun saçları, dudakları, gözleri ve elleri benim silahlarımdan güçlüydü. Üstelik sıkacak bir kurşunu bile yoktu. Tek bir beden ama gördüğüm en güçlü orduydu. K...