Monet192 - Papi
••
Tel Aviv / İsrail
Bundan tam üç yıl önce sıcak bir yaz günüydü diye hikayeler anlatmak isterdim ama benim tüm hikayelerim yağmurlu günlerde başladı.
Bu hayat bana, bazı şeyleri kafama vura vura öğretmişti. En çok da güvenmemeyi.
Jimin'in içinde bulunduğu araç, yanımdan geçip giderken bunu yine ve yeniden idrak etmiştim. Üzerimde tek kuruş para yokken ve nerede olduğumu dahi bilmezken beni tek başıma ormanlık bir bölgede öylece bırakıp gitmişti.
Belimde hissettiğim soğuk silahın kabzası bana güç veriyordu, cebimde ise telefon ve sahte pasaport vardı. Bir de cebimden hiç eksik olmayan sigara paketim.
"Olacağı buydu!" Her adımda düşüncelerim beynimi kemirmeye devam ederken, kendi kendime konuşmaya başladım sonunda. "O Kuzey'li adama nasıl güvenirsin? Issız bir yerde böyle göt gibi kalırsın sonra."
Güvenmiyordum, Park Jimin güveneceğim son isim bile değildi ama nedenini anlamadığım bir şekilde gözleri güven veriyordu bana. Bakışları ve davranışları çelişkiliydi. Gözlerinde o güveni görürken, hareketleri tam aksini hissettiriyordu. Hislerimde ise asla yanılmazdım.
"Çift karakterli bir ruh hastasının teki o herif." dedim yine sesli bir şekilde.
Ama gözler yalan söylemezdi. Gözleri, ona güvenmemi fısıldıyorlardı.
"Israrla görmek istediğine değil, sana göstermeyi tercih ettiği kişiliğine odaklansaydın ya aptal!" diye kızdım kendime. "Hislerinle hareket etmeyi bırak artık, bu görevde hislere yer yok."
Ben onun hayatını kurtarmıştım, o bana yalan söyleyip beni kullanmıştı, beni yem olarak göstermişti. Tamamen iş odaklıydı. Ben de öyle olmalıydım.
"Söylediklerini düşünme, yalan söylüyor." Hızla başımı sağa sola salladım. "Bir yalandan sonra tüm sözler şüpheli hale gelir." Sesim oldukça kısık çıkıyordu.
Kafamın içinde adım atacak yer olmadığı için olsa gerek, acısını dizlerimden çıkarmak istercesine yürüyordum, kafamın içinde atamadığım adımların aksine yürümek iyi hissettiriyordu. Beynim, beni bırak sen devam et diyordu sanki ama ben ona da aldırış etmeden düşünerek yürümeye devam ediyordum.
Adım gibi emindim, bu yolun sonunun karanlık olduğundan ama yine de ilerliyordum.
Jungkook'u düşündüm, Taehyung'u düşündüm ve son olarak kendimi... Her şeyden, herkesten uzaklaşmıştım, yeniden yorulmaya niyetim yoktu ama olmamıştı işte. Ona arkamı dönsem, Jungkook bana küser miydi? Ona arkamı dönmem çok zordu ama başarabilirsem bir daha kafamı çevirmezdim ben de. Evet, bu güzel bir fikirdi. Park Jimin, ufacık da olsa gözlerinde gördüğüm o güveni yerle bir etmişti. Böyledir, kaybolan güven geri gelmez, böyledir bu.
Peki ya Jungkook'un bana olan güveni?
"Artık ne olacaksa olsun, halledemedim çünkü." Beynimin büyük bir kabullenişiydi bu. Farkında olmadan seslice dile getirdiğimde ise etimle kemiğimle kabullenmiş oldum. Kimseyle yarışmak ilgimi çekmiyordu, bu saatten sonra herkes kazanabilirdi, benim kazanamayacağım açık seçik ortadaydı işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Veyl •• yoonmin
Fanfiction[ veyl - cehennem çukuru ] İkimizden biri ölecekti bu savaşta. Benim silahlarım vardı ama onun saçları, dudakları, gözleri ve elleri benim silahlarımdan güçlüydü. Üstelik sıkacak bir kurşunu bile yoktu. Tek bir beden ama gördüğüm en güçlü orduydu. K...