[story.]
Evin içine rüzgar gibi girdim ve koridordan sağa, seslerin geldiği yere girdim. Girdiğimde Donghyuck ile babası ayakta buraya bakıyorlardı. Adamın elinde sopa vardı, elleri kanlar içindeydi ve Donghyuck da kanlar içindeydi. Ayakta durup yumruklarını sıkmıştı, güçlü kalmaya çalışıyor gibiydi fakat berbat hissediyor olmalıydı.
"Donghyuck, git ve tüm eşyalarını topla. Buradan gidiyoruz."
"Kimsin lan sen?" Donghyuck'un ayyaş babası bana alayla ve öfkeyle döndüğünde şişme montumu çıkarıp yere attım.
"Ölümünüm."
Adamın elinden sopayı alıp kenara attım ve yüzüne okkalı bir yumruk geçirdim. Hala dikilen Donghyuck'u gördüğümde ona dönmeden bağırdım: "Donghyuck git dedim!"
Koşarak odadan çıktığında babası da bana yumruğunu salladı. Bileğini tutup ters çevirdim ve adamı salonun ortasındaki dağınık sehpanın üzerine ittirdim. Sehpa o güce dayanamayıp kırılırken durmadım. Adamın üzerine eğilip tekmeledim. Tekmeledim, öfken içimde kaynarken üzerine oturdum ve bir elimle yakasını sıkarken diğer elimle yumruklamaya başladım. Adam beni ittirmeye çalıştığında iki elimle boğazına sarılıp bastırmaya başladım.
"Donghyuck'a bir daha dokunursan," dedim yüzüne eğilip öfkeyle konuşup. "Bir daha ona bağırırsan seni gebertirim. Gebertir, leşini arka sokaktaki köpeklere atarım. Anladın mı beni?"
Adamın yüzü morarırken ve gözleri kocaman açılırken nefessizlik içinde ellerimi çekmeye çalışıyordu.
"ANLADIN MI?!"
Başını salladı. Ayağa kalktım ve ağzını açmasına izin vermeden kafasına tekmeyi geçirdim. Adam bayıldı.
Yerden montumu alıp giydim ve odadan çıkıp Donghyuck'u aramaya başladım. Tam ona seslenecekken girdiğim odada çantasına kitapları aceleyle koyarken buldum. Bedeni titriyordu, elinden kitapları düşürdüğünde eğilip alacak sandım ama alamadı. Elleriyle yüzünü kapatırken daha çok titremeye başladı.
İlerledim ve onun yerine çantasına kitapları doldurup fermuarı kapattım. Spor çantasına koyduğu kıyafetlerini bir omzuma, kitap çantasını diğer omzuma atarken odasına göz gezdirip şarj aleti gibi basit şeyleri de topladım. Ardından Donghyuck'un montunu elime alıp diğer elimle çocuğun elini tuttum.
"Gitmeliyiz."
Peşimden onu sürükleyerek evden çıktım. Kapıyı kapatmadım. Komşular evin önüne doluşmuş buraya merakla bakarken onları görmezden gelip Donghyuck'u ön koltuğa oturttum. Eşyalarını arkaya atarken sürücü koltuğuna geçip motoru çalıştırdım. Gaza basarak evin önünden ayrıldım.
Donghyuck çıt çıkarmadan oturuyordu, doğrudan karşıya bakıyordu, alnından çenesine akan kanı silmedi bile. Hareket etmedi. Ben de bir şey demedim.
"Bir daha o eve gitmeyeceksin," dedim. "O adam bir daha sana bir şey yaparsa bana geleceksin. Birlikte polise gidip şikayetçi olacağız."
Donghyuck gözünü bile kırpmadan oturmaya devam etti. Şoka girdiğini anladığımda hemen arabayı kenara çektim ve motoru durdurdum.
"Donghyuck?"
Donghyuck önce titremeye, ardından ağlamaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nuitman
Fanfiction❝ şehrin karanlığında kaybolmuşum. ❞ © dububaoziㅣmarkhyuck [texting & fantastic story] all rights reserved start: 20.11.18 end: 13.02.19