6.1

2.1K 391 161
                                    

[story.]

"Siktir, siktir, siktir."

Donghyuck elimden tutup kimse görmeden beni bir ağacın arkasına sakladığında küfrediyordu. Gözleri kıpkırmızıydı. Silah tuttuğu eli titriyordu ve nefesini verdiğinde dudaklarından çıkan beyaz buhar yüzüme çarpıyordu. Gözlerini sürekli kırparken ne yapacağını düşünmek için sürekli etrafına bakıyordu.

Buradan gidemezdik. Çıkış yolu yoktu. Bu sefer yoktu.

"Tepenin diğer tarafı," dedi Donghyuck gözleri parlarken. "Oraya gidelim. Oradan bir yol buluruz."

"Donghyuck."

"Sahil kenarına henüz gitmemişlerdir, oraya inersek herkesi atlatırız. Bizi henüz görmediler." Donghyuck uzanıp bileğimi tuttuğunda ve beni tekrar yokuş yukarı çıkarmak için çekmeye başladığında kriz gibi bir şeye gireceğini sandım. Çıldırmış gibi davranıyordu.

"Donghyuck," dedim sert bir sesle, ellerimi omuzlarına koyarak. Gözleri bana kenetlendiğinde çıldırmadığını anladım. Sadece korkuyordu. Tıpkı benim gibi.

Fakat onun için güçlü görünmem gerektiğinin farkındaydım.

"Donghyuck," dedim tekrardan, bu sefer sakin bir sesle. Fısıldarcasına.

Gözlerindeki korkmuş ifade yerini saf üzüntüye bırakırken yaşların biriktiğini gördüm. Benim de gözlerim yanmaya başladı. Göğsümde sönmesi imkansız bir ateş vardı ve ciğerlerim kanlı dumanlarla dolmuş gibi hissediyordum.

Donghyuck silah tuttuğu elini indirirken göz yaşları yanaklarından aşağı inci taneleri gibi süzülmeye başladı. Yavaşça.

"Güçlü ol," dedim gözlerine bakarak. Sağ elimi omzundan çekip yanağına koydum ve bir adım öne giderek alnımı alnına yasladım. Sıcak nefesi dudaklarıma çarparken parmaklarımın arasına göz yaşları doldu. Elimin tersiyle onları sildim. "Güçlü ol."

"Beni bırakma."

"Bırakmayacağım," dedim ve dayanamadım. Yaşlar gözüme dolmuştu artık. Bedenim titriyordu.

Donghyuck bir kolunu kolumun altından, bir kolumu omzumun üzerinden geçirip bana sıkıca sarıldığında göz yaşlarım akmaya başladı. Hıçkıramadım. Ona sıkıca sarılırken hıçkıramadım.

Donghyuck ıslak yüzünü boynuma gömüp hıçkırıklara boğulurken bir elimle başının arkasındaki kahve tutamları okşadım.

"Buradan kaçalım," dedi Donghyuck başını kaldırıp yüzüme bakarken. Kalp şeklindeki alev gibi dudaklarını uzanıp dudağımın tam yanına bastırdı. Ardından daha yakınına. Daha yakınına. Dudaklarımın üzerine sıcak dudaklarını kapattığında ve alt dudağımı öptüğünde bir elim ense kökündeki saçlarda, diğeri belindeydi. Nefesini yüzüme üflerken benden ayrıldı. "Buradan gidelim."

"Tepeye geri dönelim," dedim başka seçenek olmadığını bilerek. Dudaklarım hâlâ kavruluyordu onun dudaklarının dokunuşundan. Ellerim onun bedenindeydi ama onu hâlâ özlüyordum.

Lee Donghyuck yanımdayken bile onu özlüyordum.

***

artık sona yaklaşıyoruz gençler, kemerleri bağlayın.

baştan sona kitabı dikkatli okumayan kitabın finaline kadar olan küçük detayları kaçırmış demektir. feci ipuçları bırakmıştım oysaki. ;)

nuitmanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin