5.6

2.4K 415 343
                                    

[story.]

Koltukta oturup Donghyuck'un açtığı televizyona boş gözlerle bakarken beynimden binlerce düşünce geçiyordu. Fakat hangisine odaklanacağımı bilmediğim için başıma feci bir ağrı yapıyordu. Ne zaman tamamen iyileşeceğimden de emin değildim.

Saat gece 12'ye geliyordu ve televizyonda bir aksiyon filmi açıktı. Donghyuck solumda oturmuş, kollarını göğsünde birleştirmiş bir şekilde televizyon yerine şöminedeki alevlere bakıyordu. Ona baktığımı hissettiğinde bana döndü. Alevlerin yansıma yaptığı kahverengi gözleri bana tutunurken yutkundum.

Bakışları tekrardan alevlere döndü fakat bu sefer bedenini bana doğru eğerek başını sol omzuma yatırdı. Boynumda yumuşak saçlarını hissederken nefesimi tuttuğumu fark ettim. Bir şey yapmadım, bir şey demedim. Bir süre sonra sag eliyle uzanıp kucağımdaki sol elimi de tuttu. Sıcacık parmakları buz kesmiş parmaklarımın arasından geçtiğinde bana kenetlendi.

"Beni bırakma," dedi birden bire. Neden böyle dediğini anlamadım, fakat sesindeki duygular o kadar yoğundu ki tek kelime edemedim. "Geriye bir tek sen kaldın."

"Bırakmam."

"Söz mü?"

O an Donghyuck'un değiştiğini anladım. Önceki öfkeli, nefret dolu, kötü alışkanlıklara sahip çocuk gitmiş, yerini sıradan bir 18 yaşındaki erkeğe bırakmıştı. Fakat çaresizdi, üzgündü ve korkuyordu. Lee Donghyuck yalnızlıktan korkuyordu.

Bir şey demediğimde başını kaldırıp bana baktı, ben de ona döndüm. Alevlerin yansıttığı koyu renk teni, kahverengi gözleri ve kalp şeklindeki dudakları... Donghyuck güzeldi. Sadece dışı değil içi de güzeldi, bu yüzden onu seçmiştim. O kötü biri gibi davranırken bile onun içini fark etmiştim.

Çünkü o her sabah sokak köpeklerinin yanına gidip onlarla konuşurdu. Parası olduğu zamanlarda onlara yiyecek alırdı ve tırmalasalar bile kedilere süt götürmekten vazgeçmezdi. Belki insanlara karşı kabaydı ama eve dönerken onun üzgün gözlerini görüyordum.

"Söz," dedim. "Ben seni nasıl bırakırım ki?"

Donghyuck oturuşunu dikleştirirken bana biraz daha yaklaştı. Elimi bırakırken sağ elini ensemdeki saçlara, sol elini sağ yanağıma koydu. Ensemdeki eli saçlarımla oynamaya başladı, işte o zaman kalbim deli gibi atmaya başladı.

"Eğer normal bir ailede doğsaydım, normal bir şekilde tanışsaydık," dedi yüzü dibimdeyken. Nefesi dudaklarıma çarpıyordu ve uzanıp öpmemek için kendimi tutuyordum. "O zaman seninle evlenene kadar peşini bırakmazdım."

Güldüğümde o da hoş bir sesle güldü. Ellerimi beline bir cesaretle koyarken kazağın altından cildini hissedebiliyordum. "Niye, şimdi bırakacak mısın?"

Donghyuck hoş bir gülümsemeyle gözlerimin içine bakarken içim ısındı. "Hayır," dedi yavaşça. "Şimdi ölene kadar peşini bırakmayacağım."

Ben bu çocuğa deliler gibi âşıktım.

Donghyuck bana iyice yaklaştı, burunlarımız yan yana dururken ve nefesi dudaklarımı cayır cayır yakıp kalbimi deli gibi attırırken gözlerimizi kapadık. Ardından da dudaklarımızı sıkıca birleştirdik.

***

sonunda amk.

nuitmanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin