BÖLÜM 1

111 7 2
                                    

Soğuk bir sabaha uyandım, yorganıma biraz daha sokuldum. Bu sıcak evde bir türlü ısınamadıgım son sabahtı. Dışarıda yağmur yağıyorken yerde duran valizime baktım. Bu büyük odadaki yalnızlığımla son gecemi geçirmiştim. Yolculuk zamanı gelmiş, bu cehennemden kurtulmama az kalmıştı. Üniversite son sınıftaydım.Kalan dönemimi Beyaztepe'deki çiftlik evimizde  tamamlayacaktım. Benim için yeni bir başlangıç zamanıydı ve beni buraya bağlayan pek bir şey yoktu. Dedemden kalan şirketi, dayım devredecekti. Başka bir şirketin bünyesinde devam edecektik. Annem yaşasaydı orayı asla satmazdı buna emindim. Mert Dayım ve eşi Yasemin ile annem hiçbir zaman anlaşamadı.. Dedem öldüğünde şirketi iki çocuğuna bırakmıştı. Çiftlik evinde dedem ve annemle birlikte yaşıyorduk. Dedemin ve sonra da  annemin ani ölümüyle dayımın yanında yaşamak zorunda kaldım. Hep büyüyüp o eve geri dönmenin hayalini kurdum.Bu evde bir aile olabilirdik ama onlar kendi içlerinde aile kalmayı tercih ettiler...Ben ise aileme geri dönmeyi tercih ettim. Orası benim çocukluğumdu, annemle geçirdiğim en güzel anılar o eve aitti. Annem son nefesini o evde vermişti..Çok ağlamıştım, savunmasız ve yalnızdım.Bu hayatta sahip olduğum tek şey o evdi ve oradan vazgeçmeyecektim. Dayımın ve eşinin elinden zar zor kurtarabilmiştim o evi.  Annemden kalan hisseler hala bendeydi ama ben yönetimini geçici bir süre dayıma vermiştim. Şirketten her zaman nefret etmiştim.
Annemle yaşadığımız yerlere dönmek için heyecanlıydım.
Sonunda o gün gelmişti. Bu evde sığıntı  gibi yaşamaktan kurtulacaktım, özgür olacaktım.  Yasemin, beni hiç sevmediği için kızı Aklim ile de yakınlaşamamıştık. Soğuk ve bencil biriydi. Yengem çiftlik evine yerleşmem konusunda ses etmemişti çünkü buradan gitmem onun işine gelirdi. Beni apar topar yollamalarına şimdilik ses çıkarmayacaktım. Zamanı gelince...her şey zamanı gelince konuşulacaktı. Yeni başlangıçların hayalini kurarken yengemin sesiyle irkildim. Kapıyı çalmadan pat diye içeri daldı: "Birazdan uçağın kalkacak Nil, hadi hazırlan" dedi. Odaya girmesiyle içeriye ağır bir parfüm kokusu doldu. Her zamanki gibi abartılı giyinmişti. O kadar güzel bir kadın değildi. Orta boylarda ve dolguncaydı. Görgüsüzlüğü onu daha da itici yapıyordu. Buz gibi gözlerle ona baktım ve cevap vermedim. Kapıyı kapatırken "sevimsiz şey " diye mırıldandığını duydum ama aldırmadım.

Yatağımdan kalktım ve banyoya doğru yürüdüm. Aynada yüzümü seyrederken içimden kendime "gerçekten bitti mi" diye soruyordum. Yüzümü yıkadım ve kuruladım. Ela gözlerime sade bir makyaj yaptım, nizami  dudaklarıma pastel bir ruj sürdüm. Uzunca , kestane rengi saçlarımı birazcık ehlileştirdim. Beyaz tenime çöken yorgunluk beni oldukça solgun gösteriyordu. Dün ayırdığım siyah kot pantolonumu kiremit rengi kazağımı giydim. Kahvaltı sofrasında dışlanmış hissederek yediğim son yemek olacaktı. Aklim ve yengemle samimiyetsizce vedalaştıktan sonra kabanımı giyip dayımla birlikte hava alanına doğru yola çıktık. Dayım yengeme endişeli gözlerle bakıyordu ve bir yandan dişiyle dudağını yiyordu. Dayım ise gayet soğuk kanlıydı zaten yol boyunca da konuşmadı.  Onun huyu böyleydi, hiçbir zaman konuşmazdı. Annem öldüğünde söylediği tek cümle "artık evin burası" olmuştu. Hava alanına geldiğimizde benimle birlikte indi. Şoföre "valizi ver" dedi. Şoför "emredersiniz Mert Bey" diye onayladı. Dayım "İyi yolculuklar." diledi ve bana isteksizce sarıldı. Ben de kısık bir sesle "teşekkürler" diyebildim. Arkamı bile dönmeden oradan uzaklaştım.

Beyaztepe' den ayrıldığımda dokuz on yaşlarındaydım. Yıllar sonra tekrar oraya döneceğim hayal gibi gelirdi.. Uçağım kalkmak üzereydi valizimle birlikte yeni hayatıma yürümeye başladım.

...

Uçak rötar yapmıştı, inişimiz bir saati buldu. Hemen bir taksi çevirdim ve çiftlik evine doğru yola çıktım. Taksinin camını hafif araladım, yüzüme vuran soğuk hava bana huzur veriyordu. Taksinin camından baktığım yollar hızla geride kalırken ben de orada yaşadığım geçmişimi geride bırakıyordum. Yerler sonbaharın söküp aldığı solgun yapraklarla kaplıydı. Ben de şu an bu solgun yapraklar gibiydim ve bir gün bu ağaçların dallarından fışkıracak tohumlar gibi yeniden dirilecektim. Beyaztepe epey değişmişti. Burada hatırladığım kimse yoktu. Çiftlik evinde çalışanlar annemden sonra buradan ayrılmıştı. Annemin sürekli bize gelip giden bir arkadaşını  anımsıyordum ve okul arkadaşlarımdan birkaçını. Şimdi neredeydiler, ne yapıyorlardı bilmiyordum. Şehir merkezinden uzaklaştıkça etrafı taze bir hava kaplıyordu. Kulaklığımı taktım ve müzik dinlemeye başladım. Yaşayabileceğim güzel günleri düşündüm. Çantamdan eskiz defterimi çıkardım ve çizmeye başladım. Çizmek dünyanın en güzel şeyiydi. Sanırım bu yüzden mimar olmayı seçmiştim. Taksi tarif ettiğim yola geldiğinde evimizin alt yolunda bir çiftlik daha olduğunu fark ettim. Burası yeni mi yapılmıştı yoksa çok küçük olduğum için mi hatırlamıyordum bilemedim. Evin önündeki alanda uzun boyluca birini gördüm, yerde bir şey tamir ediyordu. Sanırım o kadar yalnız sayılmazdım. Ağaçlarla kaplı büyük ahşap kapısı olan evime gelince "işte burası" dedim heyecanla. Taksi durdu. Valizimle çamurlu yolda ilerlemeye başladım ve taze havayı içime çektim. Yollar oldukça bakımsız kalmıştı. Hepsini halledecek burayı eski halinden de güzel yapacaktım. İçime gelen yalnızlık duygusunu savuşturdum. Tek başıma burada nasıl kalacağımı bilmiyordum ama ne olursa olsun o cehennemden daha iyiydi. Kendime bir araba almalıydım. Bir araba şarttı. Evin girişindeki ahşap kapıyı açan büyük bir anahtar vardı. Kilide taktım ve tüm gücümle çevirmeme rağmen kapıyı açamadım. Uzun süre açılmadığı için kilit paslanmıştı. Duvardan atlamayı düşündüm. Bir kaç denememe rağmen kendimi yerde buldum. Çevrede yardım isteyebileceğim kimse yoktu. Hava kararmak üzereydi ve bir an önce evime girmek istiyordum. Aklıma tek bir çözüm yolu gelmişti. Aşağıya yürüyecek ve o evdeki kişiden yardım isteyecektim. Valizimi kenara koyup yürüdüm. Ayakkabılarım altında hışırdayan yapraklar gevrek bir ses çıkarıyordu. On beş dakikalık bir yürüyüşten sonra siyah kapılı çiftlik evine ulaştım. Biraz korkuyordum. Ama başka çarem yoktu. Zile bastım ve bekledim. Fakat kimse kapıyı açmadı. Evde değilse ne yapacaktım? Bir kaç defa daha zile bastım. Yine kimse açmıyordu. İçeriden köpek sesi geliyordu. Köpek sesi gittikçe yaklaştı ve kapının arkasında durduğunu hissettim. Kalp atışlarım hızlanmıştı. Bir elimle üstümdeki çamurları silmeye uğraşıyordum. Birden kapı açıldı. Köpek doberman cinsiydi ve çok vahşi gözüküyordu.

KUYUDAKİ GÜN IŞIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin