BÖLÜM 16

30 4 3
                                    

Elimdeki bardağı tezgahın üzerine bırakarak  kafe müdürünün yanına hızlı adımlarla giderken Ekin bakışlarını üzerimden alıp işine yoğunlaştı. Ben ise hala şoktaydım ve ellerimi iki yana açarak "pes doğrusu" dedim. O ise başını yana doğru eğdi ve hafif sırıttı. Bu tavırları beni çileden çıkarıyordu. Sözleşmemde on beş günü doldurmadan ayrılamayacağım yazıyordu ama ben yine de müdüre doğru yürüyordum. Burada daha fazla kalamazdım ve şansımı deneyecektim. Müdür kahvesini yudumlarken terlemiş alnını silerek bana baktı "ne vardı?" dedi.

"Şey.. benim ayrılmam mümkün mü acaba? Düşündüm de yapamayacağıma karar verdim."

"Nil Hanım, benimle oyun mu oynuyorsunuz? Az önce sözleşme imzaladınız ve on beş gün boyunca bu iş yerinden ayrılamazsınız. Şartları konuşmuştuk. O zaman tazminat ödeyeceksiniz." dedi öfkeden kızaran suratıyla.

 Şu an tazminat karşılayacak durumda değildim. "Peki, on beş gün sabredeceğim ve o egomolonla çalışacağım." dedim kısık bir sesle.

" Pek bir hevesliydiniz az önce ne oldu birden?"

"Şey ben baristayla anlaşacağımı pek sanmıyorum da."

"O buranın sahibi. Bırakın da o sizinle anlaşsın. O beğenirse kalırsınız ancak."

"Ne dediniz? Buranın sahibi mi! Harika! Sağ olun ben on beş gün çalışıp çıkacağım."

"Tabii o zamana kadar biz sizi çıkarmazsak. İşinizin başına dönün lütfen."

Kalabalığı yararak barın önüne ilerlerken beni masasına davet eden sapıkları elimle itiyordum. Tahta bölmenin altından geçtikten sonra derin bir nefes aldım ve Ekin yokmuş gibi davrandım. Sinirden hala ellerim titriyordu. Ekin ise ne kadar rahat gözükmeye çalışsa da gözlerindeki gerginliği görebiliyordum. Barın önüne oturan uzun boylu esmer çocuk "bir bardak daha lütfen" dedi. Bardağını doldururken "sen yeni misin burada güzellik" diye sordu. "evet" dedim sert bir tavırla. "Buyurun bardağınız" diyerek uzattım. "Çıkışta ne yapıyorsun?" dedi boş bardağını tekrar önüme koyarken. Ekin ise elindeki bardakları bırakarak "mesainiz bitti Nil Hanım, çıkabilirsiniz." dedi benle ilk kez konuşarak. Ben ise onun yaptığı gibi yüzüne bakmadan "daha yarım saatim var Ekin Bey." dedim ve bir bardak daha doldurarak esmer çocuğa uzattım. Çocuk ise daha da yakınıma yaklaşarak "hala cevap vermediniz." dedi. Ekin, elindeki bardağı tezgaha hızla indirerek "ben ne zaman çıkın dersem o zaman çıkmak zorundasınız, buranın patronu benim." dedi ve bana doğru döndü. Siyah gözleri buzullarını eritmiş alev alev yanıyordu. "Çık" dedi ve kapıyı gösterdi. Biraz daha burnunun dibine yaklaştım ve gözlerinin alevine teslim olmadan "emredersiniz." dedim ve önlüğümü çıkarıp eline tutuşturdum. Çantamı alıp dışarı çıktım ve az öncekine nazaran daha da azalmış olan insanlar arasında eve doğru yürüdüm. Ekin'in yaptıklarını asla anlamlandırmaya çalışmayacaktım, kendime söz vermiştim. O artık geride bıraktığım birisiydi. Uzayan yollarda mesafeler kısaldıkça her adımım çelişkiler içinde soluyordu. Yollar, ayırırdı da kavuştururdu da...Bize ikisi de düşmemişti.

***

Eve girdiğimde neye üzüleceğimi şaşırmış bir vaziyette koltuğa oturup kaldım. Boran'dan gelen mesajla gözlerimi evlerin ışıklarından alıp mesajı okudum. Boran, babasının bir işi için bir günlüğüne şehir dışına çıkacağını yazmıştı. "İyi yolculuklar" diyerek yanıtladım. Kendime biraz yemek hazırlamak için mutfağa doğru yürüdüm. Brokolileri haşladım ve tavuklu mantarlı sote yaparak porselen tabağa koydum. Saat neredeyse gece yarısına geliyordu. Hazırladığım yemekten bir çatal aldım, içim almıyordu ama yemeliydim. Son zamanlarda kendimi çok ihmal etmiştim. Yemeğim bitince bulaşıkları toparlayıp odama geçtim ve uyumaya çalıştım. Yastıklarla boğuşarak uyandığımda saat gece 3'e geliyordu. Bir anahtar kapıyı açtığında yatağımdan sıçradım. Boran geri mi gelmişti ama bana haber vermeden asla gelmezdi. Odanın kapısını hafif araladığımda Ekin'i gördüğümü sandım ve kapıyı daha da açarak salonun ışıklarını yaktım endişeyle. Ekin ise ayakta zar zor duruyordu,iki adımla salonun ortasına devrildi. "Ooo yine mi sen! burada ne işin var senin beni mi takip ediyorsun yoksa" dedi gülümseyerek. Ben ise hala algılamakta güçlük çekerek Ekin'e aynı soruyu sormak istiyordum. Yerden doğrulmaya her çalışmasında yeniden düşüyor ve gülüyordu. "Boran evimizi başkalarına verdi de benim haberim mi yok?" diyordu kısık kısık konuşarak. 

KUYUDAKİ GÜN IŞIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin