2 hafta sonra
Arabada kendimden geçene kadar "Ekin!" diye bağırdığımı hatırlıyordum sonra ise beyaz bir odada serumun damlayış sesi ve damarlarımdan vücuduma yayılış hissi.. Ekin yoktu... Ne o anda ne evime geldiğimde ne de geldikten sonra... Tam iki haftayı onsuz ve onu görmeden geçirmiştim. Telefonu kapalıydı ve evine gelmiyordu. Okulda derslerine de girmiyordu. Annesine bile gitmiştim, Mehmet Asım'ı aramıştım. Aslı da ortalıklarda gözükmüyordu. Onu dahi aramış ama bulamamıştım. Kimse bir şey bilmiyordu. Her şey yoluna girmişken bir anda alabora olmuş ve benim güç bela yürüttüğüm gemi bir enkaza dönüşmüştü.
Ne çok alışmışım ona aslında ama yine de hatırlamakta güçlük çekiyordum. Ne kadar az şey yaşamıştık oysa ama ne çok işlemişti içime. Elleri, gözleri, sesi, kokusu... Sahi nasıldı?.. Bu kadar kaybolmuşken onda şimdi kafamın içinde bir yerlerde görüntüsünü bulmakta zorlanıyordum. Tanıdık kayıp bir yüz ve nereye gitsem peşimden gelen derin özlemi. Onsuzluk düşüncesi parmak uçlarımı dahi sızlatırken korkularıma karşı koymak istedim. Annemin koltuğundan kalkarak çıplak ayaklarım üzerinde odama koştum. Camı açtığımda dışarıda ince bir yağmur yağıyor, yüzümde gözyaşlarımla buluşup boğazımdan aşağı akıyordu. Toprağı kıskandım, yağmurla buluşmasını... Susamış yaprakları kıskandım. İçimin sızısını dindirmek ve onu gözümün önüne getirmek için evine doğru baktım uzaktan. Yaşadığımız anları düşlemeye çalıştım. Şimdi gözlerim gökyüzündeyse o da bakıyor mudur gökyüzüne? Şimdi göz göze miyiz biz? Neredesin Ekin?..
Camı öylece açık bırakıp yatağıma oturdum sonra gözüm şövaleye takıldı. Yerimden doğruldum yeniden. Islanan zemin üzerinde ilerleyip şövaleyi camın kenarına çektim. Masanın üzerinden boyalarımı aldım ve onu tuvale işlemeye başladım ağlayarak. Belki de bir daha asla geri dönmeyecekti. Hafızamda yetinebildiğim hatırasını ölümsüzleştirmek istedim. Derin siyah gözlerinden başladım ve güzel dudaklarını çizdim sonra. Gülerken kısılan gözlerini ve gamzesini...
Portreyi bitirince gülümseyiverdim. İşte Ekin karşımdaydı ve kısılan gözleriyle bana bakıyordu. Ellerime bahşedilen bu kabileyete şükrettim. Artık onu her gün görebilecektim. Hafızamda kalan izlerine şükrettim. Boyalı ellerimi yağmura uzattım tekrardan. Kalbimden ellerime yayılan izlerin yıkanmasını bekledim bir süre öylece. Kaç gündür ne yediğimi ne içtiğimi bilmiyordum ve ona duyduğum özlem yerini git gide kızgınlığa bırakıyordu. Hiçbir şey söylemeden nasıl bırakıp giderdi beni? Hayatımda ilk defa birine güvenmiş ve alışmıştım. Beni böyle hiçbir şey söylemeden bırakıp gitmişti.
***
Sabah uyandığımda derin bir yorgunluk hissediyordum. Yerimden doğrularak duşa girdim ve biraz kendime geldim. İş beni bekliyordu ve alışveriş merkezinin yapımına çoktan başlanmıştı bile. Proje alanına gitmeliydim Boran'la. Ekin gelmeyince hoca görevi Boran'a devretmişti. İsteksizce giyinerek aşağı indim ve sade bir kahve içerek evden çıktım. Aralık ayına giriyorduk ve havalar daha da soğumuştu. Koskoca yıl bitmek üzereydi... Ne çok şey yaşamıştım ve ne çok şey kaybetmiştim. Önce annemin mezarına uğramak istedim. Tam arabaya binerken bahçenin arkasından bir çıtırtı duydum. Hızla arabanın kapısını kapatıp bahçeye koştum ama etrafta kimse yoktu. Sanırım artık kafayı yiyordum. Şu an anneme ihtiyacım vardı. Zaten bu hayatta ondan başka kimsem yoktu. Yine bir başınaydım işte. Bu masal annemin okuduklarına benzemiyordu, sonu kötü bitmişti. Masallardaki kız sonunda mutlu olamamış, masal çok kısa sürmüştü. Mezarlığa gelince arabadan indim ve uzun otlar arasında yürüyerek annemin mezarına geldim. Burası tepe olduğu için daha çok esiyordu. Kirlenmiş ve bakımsız kalmış mezarı görünce gözyaşlarıma hakim olamadım. Annemin mezarı üzerindeki yabani otları yoldum ve mezar taşını boynumdaki atkıyı çıkarıp sildim. Toprağın üzerine uzandım ve "anne" dedim. "çok acı çekiyorum ama sen gelip saçlarımı okşamıyor geçecek demiyorsun. Senin kadar güçlü değilim anne, bu insanlarla mücadele edemiyorum. Onlardan senin adına hesap bile soramıyorum. Sevdiğim adam gitti anne... Ona o kadar çok alışmışken artık yalnız değilken şimdi kendimi her zamankinden daha çok yalnız hissediyorum anne. Çünkü bu iki kişilik bir yalnızlık. Önceden hiç tatmadığım bir yalnızlık. Anne seni çok özlüyorum..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUYUDAKİ GÜN IŞIĞI
RomanceHer başlangıç korkutucudur ve başladığından itibaren bitişe doğru geri sayım başlar. Başlamanın kaçınılmaz sonucudur bu. Seçimse bizimdir. Ya kaçarsın başlangıçlardan ya da dibi görmeye hazırsındır. Herkesten uzaklaşıp çiftlik evimize taşınmıştım. U...