BÖLÜM 25

10 2 1
                                    

NİL ATABAY

Yüzümü gıdıklayan saçımı kulağımın arkasına koyan yumuşak bir elle uyandım. Ağaçların yapraklarının perdeye yansıyan gölgeleri gözlerimin üstünde dans ediyordu. Baş ucumda Ekin'in annesiyle göz göze gelince gülümsedim ve yerimden doğruldum. "Daha iyi misin kızım?" diye sordu. "İyiyim efendim sağ olun." dedim. "Biliyorum çok acılar çektin, hala da çekiyorsun ama biz yanındayız. Asla tek değilsin. Ben de senin bir annen sayılırım." deyince boğazıma oturan yumruyu gözlerimi yukarı dikerek geçiştirmeye çalıştım. "Ben hata yaptım Ekin'e..." deyince sözümü kesti. "Yaşadıkların kolay değil, Ekin seni anlayacaktır merak etme. Hadi hazırlan da kahvaltıya gel." Gözlerimi açıp kapayarak başımı salladım. Ender Hanım, omuzlarındaki şalı toparlayarak aşağı indi. Yüzümü yıkayıp üstümü giyindikten sonra boğazımdaki izleri kapatmak için boynuma bir fular sardım. Ayaklarım aşağı inerken titriyordu. Ekin eskisi gibi yüzüme baksın istiyordum ama gözleri bana baksa da görmüyordu. Merdivenin başından aşağıda kurulmuş olan sofraya baktığımda insanlar her şeye rağmen güçlüydüler. Aslı, Kerem'in yanındaydı ve ona bir şeyler yedirmeye çalışıyordu. Kadir Amca buharı hala tüten çay bardağını yarısına kadar içmişken Ender Hanım biten bardakları tazeliyordu. Aşağı inmeye başlayınca Ekin'le göz göze geldim ama başını tekrar tabağına çevirdi ve ağzını peçeteyle silerek "afiyet olsun" diyerek kalktı. Kerem de peşinden hızlıca kalktı.  Aslı "hayırdır nereye?" diyerek Kerem'in yüzüne baktı.  Kerem "acele işimiz var." dedi ve ikisi birlikte bahçe kapısından çıktı.Karnım çoktan doymuştu. Ekin'in yüzü benim yeryüzümdü... O yeryüzünde güneş batmış ve karanlığa bürünmüştü. Ben ise onun yüzünde yeniden, içindeki o neşeli çocuk koştursun istiyordum. Nasıl düzeltecektim bilmiyordum... Cebimde titreyen telefonla irkildim. Boran aramalarına devam ediyordu. "Müsaadenizle" diyerek masadan kalktım. Telefonu açar açmaz "Boran'ın endişeden deliye dönmüş sesiyle karşılaştım. "Neredesin sen iyi misin?" diye bağırırken "iyiyim merak etme." dedim. "Seni görmem lazım, gözümle göreceğim." dedi. "Bu imkansız" desem de Boran ikna olmuyordu. Pekala her zaman gittiğimiz kafede buluşalım saat 1 de." dedim ve telefonu kapadım. Ekin onunla görüşmeme kızardı biliyordum ama Boran'a arkamı dönemezdim. Onunla son kez görüşüp her şeyi anlatacak ve hayatından çıkacaktım. Artık o bu işin gerisinde durmalıydı. Yukarı çıkıp hızlıca hazırlandım. Çizmelerimi giyerken Ender Hanım'a merkeze indiğimi söyledim. Ekin'le gitseydin, arayıp haber verelim dese de hemen döneceğimi söyledim.  Ekin arabamı getirtmişti, hızlıca binip yola çıktım. Ekin'den gizli böyle bir şey yaptığım için içim rahat değildi ama yine de gitmeliydim. Boran'ın her gün beni defalarca aramasından, yanıtsız kalan mesajlarından ben de yorulmuştum. 

Kafenin önüne gelince arabayı park edip indim. Boran beni gördüğü gibi sandalyesinden fırladı ve bana sımsıkı sarıldı. Ellerim havada kalırken "sakin ol iyiyim." dedim. Sandalyemi çekip beni oturttu. Yeşil gözleri kızarmış ve uykusuz görünüyordu. Çatallaşan sesinde gözyaşlarını saklıyor bir yandan uzayan sakalını sıvazlayıp benden açıklama bekliyordu. "neredesin, evine gittim ama yoktun. Nerede kalıyorsun?" dedi. "Ekin ve annesiyle kalıyorum iyiyim merak etme." dedim. Boran sarı kaşlarını çatarak "o adamın yanında ne işin var! Amcası ölmüş haberin var mı" dedi. "Güvendeyim merak etme." dedim ama Boran ikna olmuyordu. Bana saldırdığını öğrense onu tutamazdım herhalde... Boran'ın büyüyen gözleri boynuma odaklanırken kaymış fularımı fark ettim ve aceleyle düzeltmeye çalıştım. Birden ayağa fırladı "kim yaptı bunu sana?" dedi. "Sakin ol lütfen iyiyim ben... O gece amcası bana saldırdı ve o anda biri onu öldürdü. Kim olduğunu bilmiyorum..." Boran başını iki eli arasına aldı. "Aman Allah'ım! Sana bir şey yaptı mı? Bu nasıl olur! O herifin yanında güvende değilsin, ondan uzak dur. Anneni öldürdüler, Ayşegül'ü öldürdüler, sana bir şey olacak diye aklım çıkıyor." dedi sonunda tutamadığı göz yaşlarıyla.."iyiyim ben merak etmeee" dedim. Birden kulağıma "başka bir arzunuz var mı Ekin Bey?" cümlesi gelince arkamı döndüm. Kafedeki herkes gibi bize bakan Kerem ve Ekin'le göz göze geldim. Kerem kendisine uzatılan büyük kutuyu alıp "arabadayım ben." dedi. Ekin'in gözlerinde kuyudaki su dalgalanıp taşarken yüzünde tek mimik oynamıyordu. Hayal kırıklığını üstüne giyerken arkasını dönüp kapıya uzandı. Ekin! diye arkasından gidecekken Boran benden hızlı davranıp Ekin'i kolundan çektiği gibi masaya yatırdı. Yere düşen çatallar, kırılan bardaklar ve bağrışan insanlar... Bir anda ortalık karışmıştı. Boran'la Ekin'in yanına kimse yanaşamıyordu. "Bu kızın sizden çektiği acı ne zaman son bulacak! Defol hayatından artık!" diye bağırırken Ekin sadece sırıtıyordu. "Onu rahat bırakacaksın, ondan uzak duracaksın! Senin yanında güvende değil! dedi Boran.  Ekin, son cümleden sonra ellerini Boran'ın boğazından çekti. Boran doğrulurken "elimden tutup gidiyoruz." dedi. "Bırak beni Boran yeter!" derken Ekin kapıdan çıkıp gitti. Boran'a dönerek "Ben onu seviyorum ve onunla kalacağım. O beni korumak için elinden ne geliyorsa yaptı. Buraya da sana bunları söylemeye geldim. Onu suçlayıp durma, arkadaşını benden daha iyi tanıyorsun, yeter artık!" dedim.  Boran derin bir iç çekerken ben kapıdan çıkıp Ekin'i bakındım. Boran arkamdan seslense de duymak istemiyordum ama kalabalık caddede ona dair biz yoktu. Büyük hıçkırıklarımı insan kalabalığı yutarken Ekinsiz dünyam başıma yıkılıyordu. Hemen arabama atladım ve çiftliğe doğru yola çıktım. Hız sınırımı aşmam umrumda değildi. Sadece ona gidip beni yanlış anladığını anlatmak istiyordum. 

KUYUDAKİ GÜN IŞIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin