*Deniz'in Ağzından*
Sabah olduğunu haber veren güneş ışıklarıyla hafifçe gözlerimi araladım. Saatin erken olduğu belliydi ki hiç kimse de kalkmamış gibi gözüküyordu. Üstümde hissettiğim ağırlık yüzünden kalkmaya üşenmiş ve esneyerek sağ tarafa doğru kafamı çevirmiştim ki Yıldız'ın olmadığını fark ettim. Telaşla üstümdeki pikeyi attım ve çadırdan dışarı fırladım. Üstüme çökmüş olan ağırlık bir anda gitmiş, çadırın sıcaklığına alıştığım için de dışarıya çıktığımda ürpermiştim. Aklıma gelen hırkamı alma fikrini bir kenara bırakıp etrafa bakınmaya başladım. Yıldız'ın Y'sinin olmadığı bu kamp alanında daha fazla oyalanmadan hatırladığım kadarıyla Ateş ve Rüzgar'ın kaldığı çadıra yöneldim.
Çadırın dışından olabildiğince sessiz bir şekilde onlara seslendim. Fakat her ne kadar onlara seslensem de onların çadırından çıt çıkmıyordu. En sonunda dayanamayıp çadırın fermuarını açıp içeri daldım. Ama içeri girdiğim gibi şok olmuştum. Rüzgar ağzı açık bir şekilde yastığına sarılmış ve bir bacağını Ateş'in beline dolamış bir şekilde uyuyordu. Ateş ise çadırın ters tarafına kafasını koymuş ve ayaklarını Rüzgar'ın kafasının üstündeydi. Görüntünün şokunu atlattığımda kendimi daha fazla tutamayarak bir kahkaha patlattım. Kahkahanın gürültüsüyle ikisi de korkudan uykularından fırlayarak uyanmış ve Ateş'in ayağı Rüzgar'ın ağzına girmişti. Rüzgar yaşadığı ikinci şokla sarıldığı yastığı Ateş'in kafasına fırlattı. Hızla ikisi de toparlanmaya çalışarak kalkmış ve üstündekileri düzeltmeye çalışmışlardı. Ben hala olayın komikliğine gülerken karnıma giren sancıyla çadırdan çıkmış ve fermuarı kapatmıştım. Hala gülmemi durduramıyor ve karnım daha çok ağrıyordu. ellerimle karnıma bastırıp hafifçe eğildiğimde hala kahkahalarımı durduramamıştım.
En sonunda kahkahalarımı kontrol altına aldığımda onlarda çadırdan çıkmış ve bana mahcup bir yüz ifadesiyle bakıyordu. İkisininde saçları başları dağılmış ve hızla değiştirdiği üstleri kırışmıştı. Fakat bunu es geçerek Rüzgar konuşmaya başladı:
– Bizi böyle görmemeliydin, özür dileriz.
– Biz biraz hırçın uyuruz.
Hep birlikte gülüştükten sonra onlara döndüm:
– Bu görüntüleri aklımdan çıkaramayacağım sanırım. Cidden hiç böyle bir görüntü beklemiyordum açıkçası, ayrıca karnım da ağrıyor sayenizde.
Bir kez daha küçük bir gülüşmenin ardından yine mahcup bir yüz ifadesiyle Ateş konuştu:
– Bu konuyu kapatabilir miyiz, yeterince rezil olduk zaten.
– Peki, kapatalım. Hem benim size söylemem gereken bir şey vardı, bakın onu bile unutturdunuz.
– Söyle hadi meraklandırma, hem bu kadar erken saatte bizi uyandırdığına göre önemli olmalı.
– Önemli tabi, Yıldız uyandığımda çadırda değildi. Ayrıca biraz bakındım buralara ama göremedim. Size bir şey dedi mi?
– Sence sana bu şekilde yakalandıysak bize haber vermiş olabilir mi?
– Sanırım hayır. O zaman siz de nerede olduğunu bilmiyorsunuz.
– Hayır, bilmiyoruz.
– O zaman nerede bu kız?
Bir süre beraber öylece düşündükten sonra üçe ayrılıp aramaya karar verdik. üçümüz de farklı yönlerden ilerleyerek Yıldız'ı aramaya başladık...
***
*Kerem'in Ağzından*
Çadırda oturmuş Deniz ve Rüzgarları dinliyordum. Gece geç saatlerde yatmama rağmen erken kalkmış ve Deniz'in kahkahalarıyla uyanmıştım. Böyle gülüşünü en son ne zaman duymuştum onu bile hatırlamıyordum. Onun o cezbeden gülüşünün soluş sebebi olmak ne kadar kötü olsa da yaptığım şeyden sonra böyle olması gayet normaldi.
![](https://img.wattpad.com/cover/149903438-288-k396799.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MESAJ (düzenleniyor)
Подростковая литератураHer şey telefonuma gelen bir mesajla başlamıştı. O günden beri merakım bedenimi ele geçirmiş, yazan kişinin kim olduğunu bulmak için maceradan maceraya atlamak zorunda kalmıştım. Kimsin sen? Beni alev alev yakacak bir ateş mi yoksa fırtınada hortumu...