Öğle Arası

471 29 1
                                    



Sabah telefonun sesiyle uyandım. Kalkmak istemiyordum yataktan. Okula gitmesek olmuyordu bu hayatta. 2 gün yetmiyor ki dinlenmek için. Zorlukla kalktım ve hazırlandım. Günlük işlerimi hallettikten sonra aşağı indim. Mutfağa girdiğimde kahvaltı hazırdı. Annem işe erken gittiği için kahvaltıyı hazırlayıp çıkardı. Nasıl da tanıyor beni annem...


Biran önce evden çıktım. Okula doğru yürümeye başladım. Yürürken okulun önünde Kerem'i gördüm. Beni görmesini istemediğim için yüzümü kapatarak okula girdim. Sınıfa girip yerime oturdum. Aniden telefonuma mesaj geldi.

Gizemli Çocuk: Seni Kerem mi üzdü ?

Ben: Ne saçmalıyorsun ?

Gizemli Çocuk: Seni okula girerken gördüm. Çocuğa yüzünü göstermemek için ne kadar uğraştın.

Ben: Herkese yüzümü göstermek zorunda mıyım ?

Gizemli Çocuk: Hayır değilsin ama onun seni üzdüğüne adım gibi eminim.

Ben: İstediğini düşün.

Son yazdığım şeyden sonra telefonumu kapattım çünkü hoca gelmişti. Dersimiz her zamanki gibi sıkıcı geçti...


O.O


Sonunda öğle arasına çıktık ve herkes yemek yemeye gitti. Yalnızlığı severdim. Aç değildim ve tek istediğim şey dinlenmekti. Kulaklığımı takıp koridorda ilerledim. Tam o sırada birin koluna çarpmam ile yere kapaklandım. Yere yüz  üstü düştüm ve dizimi yere çok sert çarptım. Canımın acısıyla çığlık attım, Ayağa kalkamadım. O sırada aklım başıma geldi ve etrafıma bakındım. Çarptığım kişiyi görünce onu daha önce hiç görmediğimi fark ettim. Benim gibi o da dalgın olmalıydı, o da sarsılmıştı. Çocuk;

–Şey sen iyi misin ? Benim hatam biraz dalgınım da, özür dilerim. Canın yanıyor mu ?

– Hayır, önemli değil. Ayrıca benimde hatam, bende dalgınım bu aralar biraz. Sende kusuruma bakma.

–Sorun yok, sen kalkabilecek misin ?

–Şey, emin değilim.

Ayağa kalkmaya çalıştım ama  bacaklarımın sızlamasıyla yüzümü buruşturdum.

–Galiba canın yanıyor, çok özür dilerim. İzin ver sana yardım edeyim.

Şuan tek başıma yürüyecek durumda değildim. Her ne kadar yardım etmesini istesem de bunu tek başıma yapmam gerekti.

–Tek başıma yürüyebilirim, ben iyiyim.

Son dediğim şeyden sonra kalkmayı tekrar denedim ama sanki dizlerim felç olmuştu. Yine kalkamadan yerime geri oturdum. Pes etmiş bir tavırla etrafıma bakındım.

–Hadi ama, ayağa bile kalkamıyorsun. Kaplumbağa gibi bir kabuğun olmadığına göre kalkamaman normal değil.

–Tamam, pes ediyorum. evet, ayaklarım feci sızlıyor. Peki ne yapabilirsin ki, benim yürüme imkan yok.

–Yürümen gerekmiyor ki.

–Ne demek istiyorsun ?

–Ben seni taşırım.

Cevap vermeme imkan bile vermeden beni kucaklayıp yerden kaldırdı.

–Ya sen ne yapıyorsun ?!

–Sana yardım ediyorum işte.

–Ya ben sana beni taşı mı dedim ?!

–Yürüyemem dedin ama:)

Aslına bakılırsa haklıydı. Yürüyemeyeceksem beni taşımak zorundaydı. Ben bunları düşünürken o çoktan beni almış kucağında revire götürüyordu. Ona inkar edemiyordum çünkü haklıydı ve bu benim sinirlerimi bozmuştu. O anki düşüncelerim yüzüme de yansımıştı ki bana bakıp gülmeye başladı.

–Çok mu komiğim acaba ?

–Hayır ama galiba haklı çıkmayınca ve istemediğin bir şeyi yapmak zorunda kalınca sinir oluyorsun ve çok tatlı görünüyorsun.

–Yoo alakası yok bir kere.

Utanmadım değildi elbette.

–Lütfen kendini daha fazla yorma, geldik zaten.

Beni yatağa yatırıp yavaşça ellerini çekti.

–Tekrardan özür dilerim, geçmiş olsun.

Tam çıkacakken onu durdurdum.

–Nereye gidiyorsun, bana ismini bile söylemedin.

Bana bakıp biraz düşündükten sonra hızlı bir şekilde konuştu.

–Sen şimdi yorgunsundur, biraz dinlen. Daha sonra seninle görüşürüz.

Hemen arkasını dönüp odadan çıktı. Ona bir şey dememe izin bile vermedi. Ne vardı ki ? Alt tarafı bir isim söyleyecekti...








MESAJ (düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin