Okul yolu boyunca, yavaş ve sakin adımlarla hiç konuşmadan yürüdük. Zaten söylenecek çok da bir şey kalmamıştı. Bunca zaman aradığım kişiyi bulmuştum ama yine de içimde bir boşluk vardı. Bunun sebebini kelimelerle de öğrenemeyeceğimi bildiğimden, zamana başvurdum. Her şeyin ilacı zaman değil miydi sonuçta?..
Tüm bu düşüncelerimin arasında, sonunda geri döndüğümüzü fark ettim. Saate bakılırsa son derse girmek üzerelerdi ve bu da benim için iyi bir haberdi çünkü ilacın etkisi gittikçe silikleşiyordu, baş ağrılarım çoktan başlamıştı bile. Eve bir an önce gidebilmek için seri adımlarla okula girdim. Rüzgar da beni arkamdan takip ediyordu.
"İyi misin?" diye sordu. Bir an duraksayıp ona döndüm, hafif bir tebessümle karşılık verdim.
"Sadece baş ağrım var, ağrı kesicinin etkisi fazla azalmadan eve dönmek istiyorum yalnızca."
İlgiyle başını salladı ve beni kolumdan destekleyerek koridora yönlendirdi. Sınıfa girdiğimde direkt çantamı topladım. O sırada Ateş geldiğimizi fark etti ve merakla bize döndü.
"Nerelerdeydiniz, seni merak ettim Deniz?" Hızla ayağa kalkıp aniden verdiği tepkiyi hasta olmama yordum. Sabah cidden şu ankinden daha kötü durumdaydım. Bunu bilerek onu sakince yanıtladım.
"Rüzgar'la revire uğradık, ağrı kesici ve ateş düşürücü aldım. Yani merak etme Ateş, iyiyim." Cümlemi bitirdiğimde onay istermiş gibi Rüzgar'a baktım. Kucağında baygınlık geçirdiğimi söyleyip gereksiz yere Ateş'in paniklemesini istemediğimi anlamış olacak ki anlayışlı bir şekilde gülümsedi.
"Evet, bir süre uzandı ama sonra kendini iyi hissettiğinde derse girmek istemedi. Ben de onu bizim kafeye götürdüm."
Ateş Rüzgar'ın söylediğiyle birlikte şaşkın bir ifadeyle bana döndü.
"Orası bu halde yürümesi için biraz uzak değil mi sence de?" Tereddütle sorduğu soruyu içini rahatlatabilmek için ben cevapladım.
"Yorulmadım ki, ayrıca çok güzel bir yermiş orası. İyi ki gitmişiz." dedim tebessüm ederek. Kafedeki anlar aklıma gelince istemsizce bakışlarım Rüzgar'a döndü. O da bana anlamlı bir şekilde bakınca gülümsemeden edemedim. İstemsizce bakışlarımı kaçırdım ve konuyu değiştirdim.
"Yıldız nerede?"
Sorduğum soruya karşılık Ateş başıyla arkamı işaret etti. Seri bir şekilde arkamı döndüğümde, bir kez daha dehşete düştüm. Kerem'le onu birlikte görmek bütün kötü anılarımı önüme seriyordu. Onu sevdiğim insanların etrafında görmek midemin kasılmasına sebep oluyordu ve ben daha fazla dayanamadığım için bu duruma bir el atacaktım. Hızlı adımlarla onların yanına doğru ilerlerken kolumdan tutulduğumu hissettim ve arkama baktım. Rüzgar olacakları önceden tahmin etmişti ki beni durdurdu.
"Unutma, Yıldız'ın hiçbir şeyden haberi yok. Bu durumu ona şu an hissettirmemen en mantıklısı bu yüzden şimdilik sadece yanına çağırman daha doğru olur."
Bir müddet sadece düşündüm. Haklıydı. Yıldız'ın hiçbir şeyden haberi yoktu bu yüzden bu durumu onu kenara çekip konuşmadan gözler önüne sermek mantıklı olmazdı. Hem Kerem'e de sanki onu kıskanıyormuşum izlenimi vermek hiç de lehime olmazdı.
Rüzgar sanki düşündüğümü anlamış gibi bir müddet benden onay bekledi. Hafifçe başımı salladığımda ise geri çekildi. Yavaş adımlarla yanlarına gittim. Sadece Yıldız ile muhatap olacak, Kerem'in yüzüne bile bakmayacaktım. En azından planım buydu.
Yanlarına yaklaştığımda ikisinin de yüzü otomatik olarak bana döndü. Doğrudan Yıldız'a yöneldim.
"Yıldız, bize katılmak ister misin? Sabahtan beri seni göremedim." Gözlerimle ona mesaj vermeye çalıştım ama mesajın ona gitmediğine emindim. Aniden gelmem onun afallamasına sebep olmuştu. Yıldız daha ağzını bile açamadan Kerem kendini belli etmek istercesine söze girdi.
"Sen bize katılsan Deniz, ha??" Yüzündeki yayık sırıtışı yan gözle süzdüm. Ukalaca hala benimle hiçbir şey olmamış gibi konuşmaya çalışması daha çok sinirlerimi bozdu. Sağ elimi sinirimi belli etmemeye çalışarak yumruk yapıp sıktığımda, yanımda birinin varlığını hissettim.
"Bence daha fazla gerginlik çıkmadan uzasan iyi olur." Sakin ama bir o kadar tehdit eder gibi konuşan sese döndüm. Rüzgar tam olarak dibimde, Kerem'e öfkeyle bakıyordu. Onun da benim gibi elleri yumruk haline bürünmüştü. Bakışları o kadar sertti ki ben bile ürperdiğimi hissettim.
Sonunda bakışlarımı Kerem'den tarafa çevirdiğimde, yüzündeki sırıtıştan eser kalmamıştı. O da bir o kadar ciddi ve sinirli bakıyordu. En sonunda ortamdaki gerginliği anlamlandıramayan Yıldız söze girdi.
"Sorun ne, neden bu kadar takıldı-" Kerem sözünü kesti ve hırsla konuştu.
"Sonra tekrar konuşuruz, ben gideyim."
Arkasında şaşkın bir Yıldız bırakıp gittiğinde, Rüzgar'ın neden bu kadar çabuk sinirlendiğini anlamayarak ona döndüm. Az önce sakin olmam gerektiğini kendisi söylemişti ve şimdi sanki yüzünü dağıtmak istermiş gibi bir ifadeyle Kerem'e bakıyordu. Ona ne yaptığını soran bakışlarımı sonunda fark ettiğinde gerilen yüzü biraz yumuşadı. Yanıma biraz daha yaklaştı ve kulağıma eğildi.
"Sana olan tavrı bunca yaptıklarına rağmen onu hırpalamadığım için uyanan pişmanlığımı tetikledi, üzgünüm."
kulağıma fısıldadığı cümleyi sesli bir şekilde yutkunarak sindirmeye çalıştım fakat yapamadım. Beni düşünüyordu, bana yaptıklarını en iyi o biliyordu ve benim üzülmem onu da üzüyordu. Bu kadar etkileyici bir şekilde bunu dile getirmesi, bana sanki ateş basmış hissiyatı uyandırsa da belli etmemeye çalıştım.
"Sorun değil, sen yapmasaydın büyük ihtimalle ben yapacaktım zaten."
Gülümsedi. Yüzünün her detayını bu kadar yakından ikinci kez inceledim. Şelalede beni kucakladığı zaman da bu kadar yakındı. Göz bebeklerinin yüzümü delip geçtiğini hissettim. Uzun süre sessizlik olduğunu fark ettiğimde gözlerimi kaçırdım. Yıldız soran gözlerle bize bakıyordu. Ona bir açıklama borçluyduk. Arkamızda beliren Ateş ile kişi sayısı ikiye çıktı. İkisine de olanları anlatmam gerekiyordu. Sabırsızca söze girdim.
"Biliyorum şu an neler olduğunu merak ediyorsunuz ama cidden kendimi iyi hissetmiyorum ve bir an önce eve gitmek istiyorum."
Sözlerimde yalandan eser yoktu. Ciddi anlamda ağrılarım geri dönmüştü ve ateşimin yükseldiğini onlar da fark ettiği için ses çıkarmadılar.
Geri kalan ders de bittiğinde yorgun olmama rağmen hızlı yürümeye çalıştım. Eve ne kadar erken varırsam o kadar çok dinlenirdim ve yatağımı düşündükçe içime su serpiliyordu. Eve geldiğimde doğrudan yatağa yattım ve kısa bir fırça yedim. Annem beni okula gönderdiğine pişman olmuştu ve yarına ateşim düşse bile okula gidemeyeceğimi söyledi. Aslında bu benim işime geleceği için ses çıkarmadım ve sadece bugün olanları düşündüm. Olabildiğince güzel olanları düşünmeye gayret ettim ve kendimi uykunun huzurlu kollarına bıraktım..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MESAJ (düzenleniyor)
Teen FictionHer şey telefonuma gelen bir mesajla başlamıştı. O günden beri merakım bedenimi ele geçirmiş, yazan kişinin kim olduğunu bulmak için maceradan maceraya atlamak zorunda kalmıştım. Kimsin sen? Beni alev alev yakacak bir ateş mi yoksa fırtınada hortumu...