*Deniz'in Ağzından*
Şans, insanın çok büyük bir kurtarıcısıdır. Ciddi anlamda şanslı olduğumu düşündüğüm hiçbir anım yoktur. Olanın da olduğunu düşünmüyorum. Daha yeni tanıştığım bu insanlarla nasıl şeyler yaşıyordum, onu da anlamış değildim. Daha yeni tanımama rağmen güzel kalbiyle beni kendine çeken Yıldız ve bana bilinmeyen numaradan mesaj atma ihtimali olan iki insan...
Ve ŞANSIMA geziye sadece iki element isimli insanın gelmesi ve bir de üzerine yıllık bir dost olmaları. Bunun da üstüne onlarla bir tanışıklığı, hatta bir geçmişi olan bir kızla yine ŞANSIMA arkadaşlık kurmam. Evet, kesinlikle harika bir tablo. Hayatıma bu kadar şansın bir anda girmesi resmen error vermeme sebep olmuştu. Tüm yaşadığım şu son yeni okul yılım hariç her şey o kadar sıradandı ki. Keremle olan mutlu ilişkim, tek dostum olan kitaplar ve müzikler,her ailede bulunan bir anne ve bir baba ile hayatımı sürerdim. Şimdi ise resmen koca bir soru işaretiydi hayatım. Belki de fazla fantastik kitap okuyordum. Belki de bu maceraları yaşamamın sebebi eksiklerim, bilmediklerimdi fakat bu eksikleri en kısa zamanda dolduracak ve soru işaretlerini başımdan savacaktım.
Ayrıca doğru yolda olduğumu gösteren şeylerden biri olan, gizemli çocuktan almadığım mesajlardı. Demek ki bana mesaj atma gereği yoktu ki bu sadece yanında olduğumda geçerli olması gereken bir şeydi. Bu iki insandan biri olduğu barizdi ve aslında onlara garip bir şekilde bağlanmıştım, Yıldız da dahil. Onlarla sadece sorularım için almak istediğim cevaplardan dolayı vakit geçirmiyor, onlarla olmaktan mutlu olduğum için de vakit geçiriyordum. Onlara bu kadar sürede ısınmam beni de şaşırtmıştı. Tanıştığım insanları mutlaka en derinine kadar tanımam benim için çok önemliydi. Fakat sanki onlar bir istisnaydı. Sanki hayatıma girmek için izin istememiş, direk dalmışlardı. Ben de onları kabul etmiştim. Tek açıklama, şuan için buydu.
Yıldız'ı aramaya çıktığımızdan beri 2 saat olmuştu. Sabahın erken saatlerinde başlamamız hoca ve öğrencilerin öğrenmemesi bakımından iyiydi. Sonuçta biz onu kendimiz arayıp bulabilirdik ve sırf bunun için de tüm herkesi ayaklandırmamız doğru olmazdı. Fakat saniyeler akıp gittikçe umut da kum saatindeki kumlar gibi azalıyordu. 2 saattir neredeyse hiç durmadan yürüdüğümüz için bacaklarım ağrımaya başlamış, yorgunluktan ayaklarımı sürüye sürüye gidiyordum bizimkilerin peşlerinden.
Onlar da bitik durumdaydılar. Tek farkları benden daha güçlü olmalarıydı. Evet sportif ve yapılı bir vücudum olabilirdi fakat bu yorulmama engel değildi. Önümüze bakmadan yürüdüğümüz sırada karşımızda oturan iki gencin olduğunu fark ettim. İkisinin de arkası dönüktü ve ikisi de bağdaş kurmuştu. Etrafıma daha dikkatli baktığımda dönüp dolaşıp yine kampın olduğu yere geri geldiğimizi anladım. Benden daha önce fark eden Rüzgar konuşmaya başladı:
–Dönüp dolaşıp elimiz boş bir şekilde yine aynı yere gelmek nasıl bir duygu arkadaşlar?
Ateş:
–Müthiş, hatta şuan göbek atasım var. Roman Havası falan yok mu ya?
Ben:
–Kesin dalgayı da, her yeri dolaşmamıza rağmen hala bu kızı bulamamamızın nedenini düşünün.
Ateş:
–Sanırım Deniz arkadaşımız beyin fonksiyonlarını kaybetmiş.
Ben:
–Niye öyle diyorsun şimdi sen?!
Ateş:
–Sence Deniz?? Sence iki saattir yürümemiz ve her yere bakmamıza rağmen neden hala Yıldız'ı bulamadık??
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MESAJ (düzenleniyor)
Ficção AdolescenteHer şey telefonuma gelen bir mesajla başlamıştı. O günden beri merakım bedenimi ele geçirmiş, yazan kişinin kim olduğunu bulmak için maceradan maceraya atlamak zorunda kalmıştım. Kimsin sen? Beni alev alev yakacak bir ateş mi yoksa fırtınada hortumu...