Kış ayı bitmiş ve ilişkimiz iyi devam ediyordu gece, hakime, deniz ve ben bir araya geldik. O gün 8. sınıf veda gününde giydiğim yarım yakalı beyaz gömleğim vardı üzerimde ve kolumda yıldönümü hediyemiz saatim duruyordu. Hep beraber sahile indik, biraz serin olsada güneş insanın içini ısıtıyordu. Gecemin kucağına koydum başımı, saçlarımı oynuyordu, kayalar orama burama batsada rahattım gerçekten ki "önemli olan nerede olduğun değildir, kiminle olduğundur." Diğerleri konuşurken o sadece bana bakıyordu bende ona. (arada küçük öpücükler aldığım oldu tabiki) Biraz zaman geçtikten sonra ben üşümeye başladım, güneş ışığı açamadığım gözlerimi yakıyordu. Gece saçlarını yana taradı elleriyle ve güneşi engelledi,
alnımı tuttu sanırım ateşim çıkmıştı endişelensede pek belli etmiyordu dilimin ucuna bir söz ilişti.
Saç teli güneşime meydan okuyan kadın iste sana öleyim. (Taladro)
Bir süre sonra titremeye başladım, denizin hırkasını üzerime örttüklerinde sanki altımda kaya değilde buz varmış gibi üşüyordum. Bu güzel havada gözlerimi açamıyordum, titreyişimi gece hissetti.
-Hasan, iyi misin?
+Üşüdüm biraz.
-Kalkalım mı?
+Kalalım iyiyim ben.
Şartlar ne kadar kötü olusa olsun sevdiğimin kucağında yatıyordum, ölsemde kalkmazdım. Hem titriyor, hemde gülümseyerek uyuyordum. Gece alnımı öptü.
-Hasanın ateşi var.
+Ateşim yok ya...
-Dudağım yandı hasan kalk hemen!
+Biraz daha kalalım.
-Olmaz! Kalkıyoruz.
Ben, kural tanımaz ve hiçbirşeyi umursamaz bir insandım. Gece benim pusulam oldu çok zaman, ona minnettarım.
Meydana vardık ve bir marketin önünde dolmuş bekliyorduk,
-Hasan iyi misin?
+İyiyim, birşey yok.
(Gözümü açamıyordum)
Bir anlık kendimi tutamadım, düşüyordum ki deniz tuttu beni.
-Hasan! kardeşim tuttum seni.
(Pek hatırlamasamda tokat yedim sanırım)
Gözlerimi açtığımda endişeli bakışlar üzerimdeydi. Bir kolumun altına deniz girdi, öteki yanımdada gece vardı. (minyon sevgilim belimden tutuyordu) Dolmuşa bindik. Soğuk ellerimi alnıma, gözlerime tutuyordum. Deniz çarşıdan eve geçmekteydi, biraz daha kendime geldim. Beynim çatlıyordu sanki, bindiğimiz dolmuş gece'nin mahallesine gidiyordu.
-Hasan, sen in burada.
+Hayır ben iyiyim.
-Değilsin hasan, ayakta duramıyorsun.
+Tamam, ama sende bekleme dışarıda.
(Onayladı)
+İnecek var!
Dolmuş durduğunda kalkarken sendeledim, gece atıldı hemen tuttu beni.
-Hakime sen yurda git, ben gelirim.
Cevap verecek halim yoktu, indikten sonra farkettim ki beni ayakta tutan oydu.
-Hasan eve bırakayım seni.
+Olmaz gece.
-Napıcaz o zaman?
Etrafa bakındım, mahalle berberi çarptı gözüme.
+Gece sen burada bekle.
-Tamam, dikkat et merdivene.
Kapıyı araladım, (biraz öyküleme yapalım) içerisi kutu gibi olsada beyaz duvarlar ferahlatıyordu ortamı. Küçük duvar dolapları yılları devirsede ilk günki gibi duruyordu, 2 tane ayarlı sandalye: derileri çatlamış, eskimiş o büyük sandalyeler... Çocukken onlara altlık olmadan oturup traş olmayı hayal ederdim. Şimdi oraya gitmiyordum bile. İdris abi Türk gençlerinin "yanı ve arkayı kısalt, üstü kalsın." modasına ayak uyduramamıştı. Zaten umrunda da değildi: ilk okul, orta bir öğrencileri ve kahvehanedeki dayıları traş ederken mutluydu.
Selam verdim,
+İdris abi, sende ağrı kesici var mı?
-Var evladım, hasta mısın?
+Galiba.
-Dedeni arayayım mı?
+Gerek yok abi, eve çıkarım ben.
-Tamam, selam söylersin.
Çıktığımda hâla gecem bekliyordu,
+Gel.
-Ne oldu?
+İlaç içtim.
-Daha iyi misin?
+Evet, sen eve geç ben giderim.
-Olmaz hasan.
+Ayakta durabiliyorum.
-Hadi kalk.
+Senin gidişini görücem, ondan sonra.
-(Gözleri doldu) Tamam, çok bekleme...
+(Gülümseyerek)Hadi git kızım, üşüdüm.
Giderken arada bir beni kontrol ediyordu, halı sahasına varınca bakmayı kesti. Gerçekten uzaktaydı ama oradaydı işte, beni bırakıp giderken ağlamış gecem. Bende gözden kaybolana kadar bekledim onu, baygınlık vurmaya başladı ve son bir gayretle kalktım ayağa. Titreyerek eve gittim. Vardığımda merdivenleri çıkarken sendeliyordum, gerçekten kötüydüm korkuluklardan tutunarak 5. Kata çıkabildim ve çekyata attım kendimi. babannem beni görünce,
-Üstünü çıkarda yat, kırışır gömleğin oğlum ütü yapamıyorum belim ağrıyor.
+Tamam.
Dedim ama kalkamadım.
-Ne oldu hasta mısın?
+Hııı.
Alnıma tuttu elini,
-Hasan yanıyor alnın, nerdeydin sen!
+Çarşıda.
-Hasta hasta geziyorsun.
Dolaptan şurup çıkardı.
-Kalk hadi iç şunu.
+Onu içmem.
-Niye?
+Tadı kötü.
-Döverim seni, iç şunu kalk çabuk!
Oflasamda içirdi, gömleğimi çıkardı ve tşört giydirdi.
-Pantalonunu değiştir öyle yat.
+Tamam.
Tahmini 5 dakika sonra kolumdan tutup kaldırdı. Banyoya götürdü ve soğuk suyla yıkadı yüzümü, boynumu, ensemi ısladı. Her su darbesinde şok yaşıyordum, ayılmıştım.
-Yengenden ateş ölçücüsü alıcam eşofman giy altına.
İstemsizce dediğni yaptım, bir bardak su içtim ve yığıldım çekyata. Geldiğinde baktı ki ateşim 38.5, hemen dedemi aradı. Hastaneye giderken deri koltuktan gelen soğuk içime işliyordu,dedem yol bitinceye kadar susmadı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İki senem
Non-FictionHayali gerçeklikler güzeldir dimi? Aşk, tutku ve sen. Kadere karşı koyamayız: bazı sonlar kaçınılmazdır, gerçek dışı güzellikleri kendi ellerimizle mahvederiz! Bir sınavdayız ve acıya mahkumuz. Keşkeler dünde kaldı, sen yarının farklı olması için ne...