Son demlerimde ilişkimiz eziyet haline geldi.
Buluşuyorduk, neşemiz yoktu. Bir araya geliyorduk, hasretimiz yoktu. Hâla hatırlarım, sevdiğim İstanbulda 3 ay kadar kalıp dönmüştü bana.
Ona giderken karşımda gördüğüm ahum, ikimizde ağlıyorduk. Sarılmıştık birbirimize, çöle düşen bir damla su gibi işlemişti yüreğime.
(Evet, çok az biliyorum).
O kavuşma herşeye bedeldi.
Yanımda yiğit ile gecelerle buluştuk bir gün, karamsar değildim. Özlemiştim.
Sinemaya giricektik, DAĞ || yeni çıkmıştı.
Yiğit biraz farklıydı,
+İyi misin?
-İçimde bi sıkıntı var hasan.
Cevap vermedim.
Biletleri aldıktan sonra beklemek için masaya oturduk, yüzümüz asıktı.
Sevmekten korktuğum insanı bitiriyordum: onu üzdüm, kırdım, suçladım...
Hatırlarım, kafasını masaya vurmuştu da canının acımasından korkmuştum.
+Acıdı mı?
(Gülerek)
-Hayır.
+Vurma kafanı acır.
Masaya kafa atmaya başlayınca,
+Yapma şunu ya.
(En sonunda kafasını tutmuştum)
Çok güzel günlerimiz olsada ne yapıyorsa haklıydı. Gece bitirmek istiyordu, bir anda bende çöktüm. Masadan uzaklaşıp konuştuk fakat olmadı, hakime duruma el attı ve bir şans daha doğdu bana.
Boker makinasına vurduk, konunun dağılması için.
Filme girdiğimizde sağıma gece, soluma yiğit oturdu. Yiğit biraz durgundu, kavgadan gelmişti.
Her sinemaya gidişimizde olduğu gibi geceye yöneldim, öpmek istedim kaçırdı kendini. Elini tutmak istedim, "arkadaşına bak" cevabını aldım. (Gecem bir yabancı olmuştu.)
Film boyunca onu izledim, benden rahatsız olmaya başlamıştı. O moral ile hasanla ayrıldım, ne olursa olsun sevgilimi eve bırakmam gerekiyordu. Dolmuşta ben en arkanın bir önündeydim, onlar arka 4'lü de.
"Seviyorum lan seni!" demiyor, sadece susuyordum. Sinir krizi geçirmiyor, öylece oturuyordum. Sevdiğim kadının gözleri gülmüyordu artık, ben bir köşede ağlıyordum. Bir parça umut ile ona bakmak istedim. Siyahında hiçlik vardı, yalnızlık, yabancılık. Ben o gün bir hiç olmuştum. (Gerisini hatırlamıyorum)
Çok geç olsada anladım.
İnsanlar bu yüzden sahteydi, samimiyetsiz ve sınırlı. Sınırlar çizgiyi koruyordu, sınırlar sayesinde bir aradaydık. Sevgininde, sinirinde, o tatlı kıskançlığında bir sınırı vardı.
Bir insanın ilacı olmak isterken, onu tüketmek... Bunun geri dönüşü yoktu.
Delibal zehir misali.
Gecem bana demişti ki,
"Elindeki kuşu çok sıkarsan gider."
Bir insan nasıl olurda her zaman haklı olur ki? Her sözüyle büyüleniyordum.
Kızsamda, üzülsemde her sözünde başka bir derinlik vardı. Toydum, aptaldım ve iflah olmaz bir insandım. (Onu gerçekten yormuştum.)
Çok inatçıydı, savaşçıydı benim sevdiğim.
Yeri gelir; kollarım arasında hem ağlar, hem gülerdi. Yeri gelir, karşımda dimdik dururdu.
Her bölümü, her sayfayı ya da her satırı onu anlatsada bunların hiçbir anlamı olamayacaktı. Ben mâzide kaybolurken o yoluna bakacaktı, böylesi daha iyiydi.
Banada böylesi gerekti,
Ben "Ferhat" değildim ki dağları deleyim,
"Mecnun" değildim ki mutlu sona geleyim,
Haketmiyordum ki huzura ereyim.
Saçma sapan gelecek hayalleri kuran beyni "doktor ol, öğretmen ol, evlenirsin yuvan olur" saçmalığıyla yıkanmış bir insandım. Ben meslekleri kınamıyorum, sevgiyi küçümsemiyorum, dünya bu haldeyken insanların karanlığı yüreğimizde pas tutuyordu. "Dolu bir bardağa su eklerseniz taşar, etrafı kirletir." İnsana dayanma gücünü veren umuttur, sevgidir. O kadar yabaniyim ki sevgiyi, şefkati, kıymetini bilemediğim masumluğu koruyamadım. Hayat buna izin vermedi.
İlkokulda yatağıma giren liseli kız, abaza komşu kızı, yüzüne "oğlum" arkasından "oç" diyen bir baba, yokluğumda özleyen sığındığımda s*ktireden bir anne, sıra arkadaşım öldüğü için hergün dayak yediğim ilkokul öğretmenim. Güvendiğinde sırtından vuran yakınlarım, her gün kavga, her gece dayak. Silah çekme, aldatma ve yalan yeminler...
Sizce doğru çıkabilmiş miyim? Gerçi çırpındıkça battığım bir yerdeyim hâla. Doğru biri olucağıma çok inanıyordum fakat ben "Anne" dizisindeki küçük kız değildim, bunlar seneryo değildi. Açıkcası, ben kameraları göremiyorum.
Bu kitap filmlere konu olmayacaktı, tek bir satırı basılmayacaktı, ünlü olmayacaktım mesela. Okuyup geçeceğin bir yazı bütünü di mi?
Hayır, bu bir tanışma.
Bu bir sır, kitap kurdum_
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İki senem
Non-FictionHayali gerçeklikler güzeldir dimi? Aşk, tutku ve sen. Kadere karşı koyamayız: bazı sonlar kaçınılmazdır, gerçek dışı güzellikleri kendi ellerimizle mahvederiz! Bir sınavdayız ve acıya mahkumuz. Keşkeler dünde kaldı, sen yarının farklı olması için ne...