-XXXIV-

39 2 0
                                    

Hayatım, bu hale gelmeden önce sigara olan ortama bile giremezdim. İçkilerin fiyatını sayamazdım, onlar hakkında yorum yapamazdım. İnsanların, onlarla kendinden geçmesini saçma bulurdum. Namazımı kılardım dolu gözlerle, duvâ ederdim fakat birşey değişmedi. Herşey daha çok zorlaşıyordu, daha kötü oluyordu. Alttan aldıkça, yerde kalmaya devam ediyordum.
Hatırlarım, umudum yeniden yeşermişti: İnstagram'dan ve WhatsApp'dan engeli kaldırmıştı gecem.
(Sazanlık parayla değil ya, atladım hemen.)
Üzerine gittim ve ona sevgimi göstermek istedim, kısacası yalvardım. "Çaresizlik nedir?" derseniz, bir insanın aklına kalmış kaderinizdir. Bana, yeni birini sevdiğini ve yoluna taş koymamamı söyledi sonunda.
Beynim uyuşmaya başladı, nabzım yükseliyordu ve çok hızlı nefes alıyordum titremeye başladığımda gözlerimi kapattım. Bir mesaj daha geldi, telefonu fırlattım ve buzdolabından sekerek duvara vurdu. Oturduğum masayı fırlatıp duvara döndüm, kafamı yasladım. Gözlerim kapandığında onu görüyordum, pişmanlık kalbimi hançerliyordu sanki. Tekrar bildirim sesinin gelişiyle ağlamaya başladım, duvarı yumruklarken ellerimi hissetmiyordum. Kafa atmaya başladım, canım ne kadar acırsa o kadar sert vuruyordum, her darbede kalın duvarlar inliyordu. Yere çöktüğümde bir köşeye geçip kapandım.
Üvey annem koşarak yanıma geldi,
-Hasan!
...
-Ne oldu burada?
+Ben, biraz kötüyüm.
-Yine mi gece?
+Evet o...
-Çocuğum, yapma artık şunu. Kimseyi zorla mutlu edemezsin.
+Biliyorum.
Kafamı kaldırdığımda bana baktı, yüz ifadesi değişti. Kırmızı gözler, çokça baş ağrısı ve morarıp şişen ellerim. Endişe gitti, korku geldi gözlerine. Hiçbirşey söylemeden çıktı evden, yine yalnız kaldım. Birkaç saat geçince kendime geldim, uyuyakalmıştım.
Ortalığı düzelttiğimde telefonumu aldım yerden. Buzdolabında darbe izi vardı, duvarda da çizikler. Telefona baktım, ekranı açılmıştı. Japon yapıştırıcısı ile tutturdum ve yazdıklarını okudum, o akşam yine engel yiyecektim. Vazgeçmek bana göre değildi: Delirsem de, kudursamda sevdiğim kadını istiyordum.
Akşam olunca babam eve geldi ve karısı korktuğu için bir güzel dayak yedim, odama çekildiğimde büyük dolabımın çekmecesini açtım. O siyah kapşonlu gecem yıldönümünde giydiğinden beri yıkanmamıştı, onun gibi kokuyordu. Sımsıkı sarılırken kokusunu çektim içime, gözlerim doldu tekrar.
"Bir serçe şarkısı gibi sevdim seni."
Yıldönümü canlandı zihnimde, sanki onunla dans ediyordum.
Benimle yan şarkımız son ses açıkken, ben kendi başıma yanıyordum. Onun ateşi söneli çok olmuştu.
Hırkayı katlayıp yerine koydum, yatağıma uzanıp yastığıma sarıldım. Sanki yanımda o vardıda saçlarını seviyordum, onun hayaliyle yaşamakta güzeldi...
(Galiba bu bölümde deliriyorum.)

İki senemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin