---BURCU---
Islak çamaşırlarım ve içinde bulunduğum neredeyse 0 derece olan oda yüzünden dişlerim birbirine vuruyordu. Boyumun yetmediği ve odada bulunan tek ve demirli pencereden içeri giren ay ışığı etrafı biraz seçebilmeme olanak sağlıyordu. Odaya ilk atıldığımda neredeyse kendimden geçmiştim ve değil etrafa bakmak, gözümü açmaya dahi gücüm yoktu. Bu yüzden başımı yere koyup bir süre öyle kalmıştım. Birazcık güç toplayabildiğimde ise başımı kaldırdım ve odaklamaya çalıştığım gözlerim ile etrafa baktım. Görebildiğim kadarı ile pis ve en az beş yıllık bir toz birikintisinin içindeydim. Etrafta bir sürü kırık çökük eşya vardı. Çöp olduklarını bu karanlıkta bile anlayabiliyordum. İşte böyle izbe bir yere terk edilmiştim. Yani sanırım. İleride gördüğüm uzun bir bez parçasını gözüme kestirdim. Onu alabilirsem eğer belki birazcık ısınabilirdim. Hareket ettirebildiğim tek kolum üzerinde yavaş yavaş o bez parçasına doğru sürünmeye başladım. Şu an yapabileceğim tek şey sürünmekti. Ayağa kalkamıyordum ve dışarıdan çok aciz görünsede, şu an ayaklarımı hissettmem bile benim için büyük bir şanstı. Biraz daha güç topladığımda ise ayağa kalkmayı deneyecektim. Sadece dinlenmem gerekiyordu. Hem bedenen hemde ruhen.. Sonunda o bez parçasına uzanıp onu kendime doğru çektim fakat bir türlü tamamını alamamıştım çünkü bir kısmı bir yere sıkışmıştı. Yeniden çektiğimde bezin bir parçasının çürümüş olan bir dolabın altında sıkışık olduğunu anladım. Tekrar çekmeyi deneyecektiim çünkü o dolap çok ağır gibi durmuyordu. Dördüncü denememde başarmış ve bez parçası dediğim ama aslında çarşaf olan örtüyü oradan kurtarabilmiştim fakat o dolabın üstünde olan bir fare üstüme düştü. Fare fobim sayesinde güç toplayan ayaklarım hemen harekete geçmişti. Sonunda ayaklanabilmiştim ve küçük bir çığlığa da mani olamamıştım. Yerden binbir eziyet ile dolabın altından çıkarttığım çarşafımıda aldıtan sonra gözlerimi o fareye diktim. Havayı koklayan fare düşünebilme kabiliyetimden arda kalanlarıda almış ve o küçücük bünyesi ile bütün vücuduma adrenalin salgılanmasına sebep olmuştu. bir gözüm o farenin üstündeyken diğer gözüm ilede (inanın bunu nasıl yaptığımı ben bile bilmiyorm..) etrafta araştırma yapıyordum. Demir kapıya yakın bir yerde gördüğüm masa ile gözlerim mutluluktan doldu. çarşaf ile birlikte seri hareketler ile o masaya ilerledim. Ellerim ie kavradığım masayı hafifçe salladım ve masanın br ayağının kırık olduğunu fark etim. Önce endişeye kapılsamda daha sonra bir çöplükte olduğumu hatırladım. Etrafta masanın kırık ayağına destek verebileceğim bir parça mutlaka olmalıydı....
----
Huzurla kurulduğum masada, ayaklarımı kendime doğru çektim ce cenin pozisyonu aldım. Masanın altına koyduğum takoz ile içim rahattı. Mantığım beni yanıltmamıştı ve küçük bir çabadan sonra etrafta bir takoz bulmştum. Bu sayede o iğrenç fare ben uyurken yanıma gelemezdi... Her şey yapabildiğim kadarı ile güzel sayılırdı. Yani üstüme aldığım çarşaf küf kokmasa dahi iyi olabilridi ama buna da şükretmek lazımdı öyle değil mi ? Tamam aldığım küf kokusu öksürmeme neden olacak kadar ağırdı ama donarak ölmekten -artık beni ne kadar ısıtabilirse..- iyiydi.
Kendi kendimi telkin etme çabam sonuçsuz kaldı. Çünkü daha fazla durduramadığım göz yaşlarım teket teker akmaya başladı. Güçlü olma çabam işte burada sona ermişti. En azından yalnızdım. Bu sayede istediğim kadar kendime acıyabilirdim. Ve de bana yardıma gelmeyen insanlara istediğim kadar sövebilirdim.. içimde biriken bütün korku ve bu kadar beklediğim için artarak büyüyen kırgınlığım yüzünden doya doya ağladım. Bir kolumun üstüne yatıp ağzımı kapatıyordum ki hıçkırık seslerim başklarının kulağına gitmesin.. tamam ağlamak acizlik değildi ama beni önce kaçırıp sonrada eziyete başlayan manyaklar var iken onlara güçsüzmüşüm hissini vermek istemiyordum. Ve ağlayıp rahatladıkça buradan nasıl kaçabileceğimi düşünüyordum. Üstümde başımda yalnızca iç çamaşırlarımın olması sorundu elbette ama bu çarşafa sıkıca sarılırsam bir şansım olabilrdi çünkü koşmam için gereken ayakkabılar ayaklarımdaydı. Şu anki sorunum ise o demirlerdi. Ve pencerenin yüksekliğini de unutmamak gerekiyordu. Ve tabii yaz olmasına rağman esen buz gibi rüzgarıda unutmak gerçekten aptalllık olurdu.. yinede bu adamların elinde ölmektense o soğuk rüzgara üstümdeki çarşafla çıkmayı tercih ediyordum. bu yüzden önce gözyaşlarımı ellerim ile sildim ve o küçük fareye bakmaya başladım. Bana yeniden temas etmesi halinde gerçekten büyük bir çığlık atacağıma emindim...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAN VE ADALET
Misterio / SuspensoCenk, her zaman en fazla haz duyduğu kısma gelmişti. Kurbanının yalvardığı kısma... Bu kadında diğerleri gibiydi. Birazdan son nefesini vereceğini anlamış , zavallı hayatı için yalvarmaya başlamıştı bile.. ama katili amansızdı. Kadının çığlıklarını...