Başımda Bir Bela

36 3 2
                                    

Merhaba kalbi güzel insan. Bir gece vakti geldim buraya baş edemediklerimi yazıp kapınıza bırakıyorum. Onlara sıkıca sarılın olur mu?

İyi okumalar!

4 hafta sonra...

Vildan'ın anlatımından ;

Zehra, tam tamına dört haftadır yoğun bakım ünitesindeydi. Hiçbir şeye tepki vermiyordu. Hayatıma kısa bir süre önce girmesine rağmen her şeyi o tamamlamıştı. Şimdi orada öyle tepkisizce uyuması...
Sanki ölüden bir nefes fazla gibiydi. Cama elimi koyarak;

"Neden tutunmuyorsun hayata be güzelim? Dört haftadır her şey sarpa sardı. Hiçbir şey yolunda değil Zehra. Uyan Allah aşkına benim sana ihtiyacım var."

dedim kelimler boğazımda düğümlenip gözyaşları yüzümü yıkarcasına akarken. Ağzında bir hortum üzerinde saymaya yorulacak kadar rengarenk kablolar vardı. Sen siyahın asi kızı Zehra, sevmezsin renkli şeyleri.
Babam, omzuma dokunarak;

"Sanki birazdan uyanıp yine kafa tutacak gibi dünyaya. Küçüktü geldiği zaman. Ama bir görsen Vildan, umudu vardı hayalleri vardı. Bana seni buldu getirdi. Senin yokluğunda sarıp sarmaladı. Şimdi içeride tek başına çabalamıyor. Sanki çok yorulmuşta kalkmaya niyeti yok gibi. O Ömer, bir yeğenimi ben yokken sakat bıraktı birine beyin travması geçirtti. Üstelik bu sefer yanındaydık hepimiz. Sahip çıkamadık koruyamadık.Şimdi bir camın ardında dört tarafı duvarlarla çevrili yerde tepkisizce yatıyor. Baksana karanlık her yer. O orada yapamaz. Nefesi kesilir."

Babamın, cümleleri kalbime giren ağrıyı artırırken içeriye giren hemşire perdeyi kapadı. Bakım zamanı gelmişti. Halam, kırmızı deri koltukta oturmuş kafasını duvara yaslamış uyuya kalmıştı. Bildiğim tüm duaları ediyordum. Hadi deli kız arala gözlerini Allah aşkına. İnatla, umutla bak yine. Dik dur! Hesap sor.

Halam hiddetle kalkarak oldukça yüksek bir sesle bağırdı.

"Zehra!"

gözlerinden akan yaşlara hakim olamayarak ne yapacağını bilmeyerek geniş ışıklı koridorda sanki karanlıkta gibi yürümeye çalışıyordu. Görmüyordu. Bakmıyordu.

"Hala."

dedim omuzlarından kavrayarak. O kadar yıkık duruyordu ki bu enkaz nasıl betimlenirdi? Güçsüz cılız bir ağaçtı ve meyveleri dökülüyordu. Her dökülen meyve gücünü azaltıp kırıyordu dallarını.

"İçimdeki kasvet boyumu aştı. Bir ay oldu uyanmıyor. Kızım beni duymuyor. Enkazın altında kalmışta ona ulaşamıyor gibiyim. Benim kızım nefes alamıyor."

Dedi Halam, dizleri üzerine çökerken. Sanki canlı canlı kalbini alıp lime lime ediyorlar gibiydi.

"Hala,yapma kalk hadi. Uyanacak Zehra! Kaç davası var daha kaç kişiye verdiği sözü var kim bilir. Sen, bilmiyor musun Zehra'yı?"

Dedim sızlayan burnumu çekerken. Ağlamamak için dişlerimi dudaklarıma bastırdım. Babamla zar zor ayağa kaldırıp az önceki koltuğa oturttuk.

"Baba, ben bir su alıp geleceğim."

dedim çantamı koltuğun üzerinden alırken. Ağır adımlarla geniş koridorda ilerleyerek asansöre bindim.
Herkesin durumu kötüydü. Meğer herkese umudu mutluluğu sen dağıtıyormuşsun. Asansör geldiğinde dalgınca binerek zemin kata bastım. Her şey talan olmuş gibi hissediyordum. Beş dakika sonra kantine gelebilmiştim. Ben, kapıdan içeriye girerken çıkan kişiyle feci bir şekilde çarpışmıştım.

"Pardon!"

dedi tanıdık ses tonu. Kafamı kaldırdığımda Zehra'yı, ziyarete gelen doktorla karşılaştığımda hiddet dolusu bakışlarımı törpüledim.

İLK SÖZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin