Medya: Zincir.
❦
Stres, korku, acı... Ortamda hakim olan duygular bunlardı. Duvarlara işlemişti, duygular. Kan kokusu sızmaya başlamıştı burnuma. Kalbim ise deli gibi çarpıyordu korkumdan, en önemlisi de acı, ilmek ilmek işliyordu vücuduma... Nefes alışverişim hızlanmış ne yapmam gerektiğimi kestirmeye çalışıyordum.
Silah sesleri susmuş, yerine kırılan cam parçalarının gıcırtılı sesi almıştı. Ölüm sessizliği mi deniliyordu buna? Belki.Doğrulmak için avuç içlerimi yere yasladım, birkaç cam parçası etime saplandığında dudaklarımdan firar eden inlemeye engel olamadım. İşin kötü yanı ise kafamın üzerinde kalkmamam için baskı uygulayan izbandut bir el vardı.
Kafamı sallayarak iri ellerden kurtulmaya çalıştım, nafileydi.
"Bıraksana!" Dedim diğer elini de kullanıp kafamı sarmalarken.
"Hayır, kafanı kaldırma. Seni görmemeliler." Dedi fısıldayarak. Neden beni görmeyeceklerdi? Sorun neydi? Ve biz neden fısıldaşarak konuşuyorduk?
Bu ses, tanıdıktı. Kaşlarımı çatıp kafamı yukarı kaldırdığımda gözlerimin önünü bir çift mavi göz süsledi.
"Kim görmemeli? Ne saçmalıyorsun sen, çek elini kafamdan."
Çekmedi, aksine neredeyse zeminle öpüşecek kadar eğdi. Tuhaf olan şuydu ki bu kez gözlerime bakıyordu. Tam içine, en derinime...
"Bu yaptığını unutmayacağım Zincir." Feveran ile duvarda eko yapan, donuk ve bir o kadar da sert sözlerin sahibi ise oldukça yabancıydı.
"Senin yaptığını unutmadığım gibi mi Gündüz. Elinden geleni ardına koyma, bu daha başlangıç." Daha ürkütücü ve bir aslanın kükremesini andıran bu ses ise güven vericiydi.
"Bekliyor olacağım," diyerek durakladığını ve adım attığını işittim. "Ama ondan önce, sevdiklerine iyi bak. Zira bu kez acımayacağım." Karşı taraftan ses gelmedi, gerçi ben olsam bende sesimi çıkaramazdım. Hatta burada bir saniye bile durmaz, topukları yağlardım.
Ardından aynı anda ilerleyen ayak sesleri işittim. Gidiyorlardı. Dudaklarımı yalayıp soluklarımı düzene sokmaya çalıştım.
Kafamdan ayrılan iri eller doğrulmama yardım etti. Etraf karanlıktı ve evet, ölüm sessizliği denilen şey bu dört duvar arasında oldukça hakimdi. Bakışlarım karanlığın sonunda ki gölgeye takılırken gözlerimiz buluştu. Dişlerini sıkıyordu, elleri yumruk haline almış sanki her an üzerime atlayabilirmiş gibi bakıyordu. Bar tezgahından yavaş adımlarla çıktım. Kasap arkamdaydı, sanki her an bir şey olabilirmiş gibi etrafını gözetliyor, her an kollarının arasına alıp saklamak için hamle bekliyor gibiydi. Ona sinir bozucu bir bakış atıp kabanımı düzelttim. Ellerimde küçük iz ve çizikler oluşmuştu.Mekanda gözlerimi gezdirdiğim sırada sertçe yutkundum. Kimse kalmamıştı, hani neredeydi yaklaşık on dakika önce yiyişip sevişen çiftler? Kahkaha tufanları atıp sanki hiç derdi tasası yokmuş gibi çılgınlarca eğlenenler? Ya da neredeydi üzüntüsünü bastırmak için kendini alkole verenler...
Bakışlarım tekrardan karanlığa gömüldü. Hızlı hızlı soluyor, öfkeyle gözleri kısılıyordu.
"Kim bunlar, ne istiyorlar?" Diye sordum sinirli bakışlarına rağmen haklı olarak. Hiçbir problemim olmayan bir adamdan neden saklanıyorum? diye de sorabilirdim gerçi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUZAK
Fantasy"Eğer dediklerimi yapmazsan," eliyle tavana astığı cesetleri gösterdi. "Onlardan bir farkın olmaz, yarın seni de mumyalar buraya asarım ve... viskimi yudumlayıp başka talihli aramaya başlarım." 26.01.2019 ❧