Beklenen gün geldi nihayet! Bugün üniversite sınav sonuçları açıklanacaktı. Mert evde dört dolanıyor, telefondan, TV'den bilgisayardan sürekli haberleri kontrol ediyor, sık sık wp guruplarına bakıyordu. Sonuçlar her an açıklanabilir, her an biri bunu guruptan bildirebilirdi.
Dağınık saçları, dışına çıkmış atletinin üstündeki siyah tişörtü ve kırmızı kareli pijamasıyla manyak gibi dolanırken ablası:
"Git bi elini yüzünü yıka oğlum, mal gibi dolanıyosun sabahtan beri. Ben yoruldum ha!"
"Abla napayım heyecandan işte iyice şey oldum."
"Ya zaten açıklansa da zor bakarsın herkes birden sayfaya yüklenecek."
"Bizim bu internetle baştan elendik desene."
"E yani."Baktığı son haber bugün 20.00 da açıklanacağını söylüyordu.
Akşam tüm aile mutfakta kuruyemiş yiyip çay içiyorlar, sohbet ediyorlardı. Konu yine dönüp dolaşıp günün anlam ve önemine geldi. Zaten saat yaklaşıyordu.
Tam o saatte Oturma odasındaki l koltuğun ortasında Mert oturuyordu ve kucağında laptop vardı, ÖSYM sayfanı önünde açık halde bekliyordu. Annesi sağında, babası solunda, ablası annesinin yanında ve Tuğra koltuğun tepesinde heyecanla bekliyorlardı. Turunculu beyazlı bir tasarımı, kiminin korkulu rüyası, kiminin hayalleri olan sayfaya bilgilerini girdi. Bir yarışmanın birincisi açıklanacakken araya giren reklam kadar uzun sürmüştü giriş sanki. Sonunda entera basabildi. Arkaplandaki çalmayan gerilim müziğini herkes zihninde duyabiliyordu.
Ve yükleniyor ikonunun salak gösterisinden sonra ekranda o güzel yazılar belirdi: Hacettepe Tıp Fakültesi'ni kazandınız.
Mert, iki elini yumruk yapmış ve sevinçle ayağa fırlamıştı, laptop da onunla birlikye firliyordu. Tqabi bu sırada ablası sağolsun, güçlü refleksleri sayesinde, laptop uçarak parkeye doğru yol alırken onu tutup kurtarmıştı. Aile sarılmaları, tebrikler, şükür etmeler sürerken kimse bunun farkına varmadı. Laptopu güvenli bir şekilde sehpaya koyan ablası da bu sevince ortak oldu. Kardeşine sımsıkı sarılıp "Sana inanıyodum, ee kimin kardeşi?" diyerek kendine de pay çıkardı, tam Bahar usulü bir kutlamaydı bu. Tuğra ise bazı duygularını mağara adamı gibi ifade etmeyi severdi, bir çok erkek gibi. Hemen abisinin sırtına atlayarak sarılması da bunun sevimli bir versiyonuydu.Sevincin yanında gurur da vardı tabii. Anne ve babası "Benim oğlan da Hacettepe'de tıp okuyo." diyebileceklerdi artık. Teyzelere, anneanne babaanneye, tüm sülaleye güzel haber iletildi.
Bu zafer kutlanmadan olmazdı. Babası sabahın yedisinde uyanmış, kahvaltıyı hazırlamış tek tek odaları ziyaret edip uyandırmaya çalışıyordu ev halkını. Bir baba olarak kendi yöntemleri vardı. Ama bu seferki biraz farklıydı. Mert'in odasına girerken Amerikan dublaj yapar gibi bir sesle "Hadi ama seni koca oğlan, o lanet kıçını kaldır ve derhal sofraya gel!" Tuğra'nın odasına da aynı şekilde firerek' "Hey sen, evet seni cılız, sarı kafa senden bahsedoğorum, minik gözlerini hemen açsan iyi edersin, beni anloğor musun?" Tuğra gözlerini güç bela açtı ve ilk hatırladığı, siyahi, şişko bir polisin onu uyanması için azarladığı oldu. Bahar da bu sese kendi sırası gelmeden uyanmıştı. Annesi, "Ali derdin ne sabah sabah ya? Bugün pazar, uyuma günü!" dedi uykulu sesiyle. Bu gidişata ancak kraliçe dur diyebilirdi ama ne var ki geç kalmıştı. Çocuklar uyanmış, sofraya oturmuslardi bile.
Ali, "Hayır, bugün mangal günü?! Herkes kalksın, kömürü, ızgarayı alalım. Bir de markete uğrarız sucuk, tavuk, kola neyi alıp oradan pikniğe."
"Tamam tamam, acele etme, hele çocuklar gözünü açsın bi."Ailece çok güzel bir gün geçirdiler. Mangaldan sonra go karta, çarpışan arabalara ve discoverye bindiler. Tabi kardeşi babası discoverye binmedi, böyle şeylerde genelde Mert ve annesi cesur davranırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mert
Teen FictionMert' in sınav sonucu açıklanıyor. Üniversite maceralarında onu neler bekliyor? Not: Yayımlanan bölümler en taslak halinde. Üstünden defalarca geçilmesi ve bazı düzeltmeler yapılması gerekiyor. Yine de eğlenceli ve sürükleyici olduğunu düşünüyorum...