Telefonu kapattıktan sonra derin bir nefes aldı ve gülümsedi. Bu gülümsemenin sebebi YEŞİM, yeni bir maceranın heyecanı ve arkadaşlarım iyi ki var düşüncesiydi. Tüm yorgunluğu gitmişti aniden.
İstanbul'a gidecekti. Yeşim'in gelip gelemeyeceği kesin değildi ama bu ihtimal bile onu mutlu etmeye yetiyordu.
Bankta oturduğu yerin sağına yasladığı bisikletine bindi. Eve doğru yola koyuldu.
Kırmızı ışıklar umurunda değildi. Trafik akmazken o, kıyıdan köşeden su gibi sızarak hızla ilerleyebiliyordu. Bisiklet hakkında en sevdiği ikinci şeydi bu. Birincisi de istediği yere giderken spor yapıyor olmasıydı. Karlı bir şeydi bu. Zaman, sağlık ve eğlence açısından karlı.
İstanbul heyecanı, enerji patlamasına sebep oluyordu. Kız gelse de gelmese de her türlü eğlenceli ve iyi olacaktı. Gelmezse diye düşünürken -ki inşallah gelir- diye de istemsizce geçirdi içinden. Gelmezse arkadaşlarıyla çok eğlenecek, bir macera yaşamış olacak ve faydalı bir seminere katılmış olacaktı.
Gelirse... İşte bunu bilmiyordu. Onu görünce her şeyin akışı, işleyişi değişiyor; neler olabileceğini kestiremiyordu. İşleri batıracak mı, yoksa tam tersi kendinden beklenmedik şeyler yapıp güzel şeylere mi yol açacaktı bilemiyordu.
Korna sesleri bastırdı birden. Neye uğradığını şaşırdı. Etrafına baktığında tüm gözlerin kendine çevrilmiş olduğunu gördü. Minik çaplı şokunu da geçirdikten sonra bir amcanın:
- Oğlum ne atlıyon la! İnsan sağına soluna bir bakar! diyen sinir fışkıran sözlerini duydu. ''La'' kelimesini hiç garipsememişti, Ankara sayesinde.
O panikle pedala abandı. Diğer birkaç sürücü de ona benzer ufak sövmelerde bulunmuştu.
Olay Mert'in dört yol ağzına dikkatsizce dalmasıydı. Bağıran amca haklıydı. Daha ani bir fren yapabilirdi. Düşüncelere dalmanın zararları işte.
Pedala abandıktan sonra adeta eve ışınlandı. Dersini almış gibiydi. Dikkatini yola yoğunlaştırmış ve tam gaz kapının önüne kadar gelmişti.
Bisikletini daha sık kullanmayı umarak kömürlüğe değil giriş katta demirlerin oraya kilitlemeye karar verdi.
Binaya girip bisikletlerin bulunduğu yere yöneldiğinde küçük bir kızın da bisikletini park ettiğini gördü. Bu Elifti. Cıvıl cıvıl, şirin ve Mert'in minik kankisi, 12 numaranın kızıydı. Kız onu görünce:
-Aa! Gelmişsin Mert abi! dedi coşkuyla. Mert de şu İstanbul olayı olmasa asla olamayacak kadar kızınkine yakın bir heyecanla:
-Evet, geldim! Nasılsın bakalım?
-İyiyim iş güç, nolsun, dedi ufaklık.
-Ne işi gücü kız? İşin gücün oyun senin.
-Kendimize göre var bizim de işte. Sen napıyosun?
-Bisikletle bi gezmeye çıkmıştım, sen de mi?
-Evet, ama ben gezmek için değil mevzu için çıktım.
-Hayırdır, neymiş o mevzu?
-Ya aşağıdaki park var ya, geçen bizim tayfayla oraya gittik buralar yetmedi...
-Gel şuraya oturalım. dedi Mert, pek geçilmeyen merdivenleri işaret ederek.
Kız anlatırken yan yana oturdular merdivenlere.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mert
Teen FictionMert' in sınav sonucu açıklanıyor. Üniversite maceralarında onu neler bekliyor? Not: Yayımlanan bölümler en taslak halinde. Üstünden defalarca geçilmesi ve bazı düzeltmeler yapılması gerekiyor. Yine de eğlenceli ve sürükleyici olduğunu düşünüyorum...