Bölüm 17

24 4 0
                                    

Çarşamba günü saat öğlen 12.10

İlk uyanan Mert oldu. Gözlerini açar açmaz eli telefona gitti, saate baktı. Hemen yatağından kalktı. Banyoya gidecekti. Ama zor görünüyordu. Etraf çok dağınıktı, ev zaten ufacık bir şeydi. Neredeyse tüm yol kapalıydı. Aralıklarla dizilmiş üç yataktan en soldakindeydi Mert. Dağılmış kıyafetlerin, ne alakaysa saç kurutma makinesinin ve çantaların üstünden atlaya zıplaya geçti.

Nihayet banyoya ulaşınca elini yüzünü yıkadı. Sonra iki bardak su doldurdu çeşmeden. Tekrar zorlu yolu geçip odaya gitti. Muhteşem hareketli bir şarkıyı son ses açtı ve suları tek tek Hakan ve Kadir'in yüzüne döktü. Ve hareketli şarkıya akıl almaz küfürler, bağırışmalar eşlik etti.

Yaklaşık on beş dakika sonra kimse kimseyi su dökerek uyandırmamış, diğerleri de ona sövmemiş gibi dışarı çıkıp bim ya da a101 gibi ucuz bir yer bulmaya çalıştılar. Bir sokak aşağıda bulabildiler. Salam, ekmek, salatalık ve kola alıp geldiler. Öğrenci işi bir kahvaltı yaptılar. Gerçi bu saatte olsa olsa öğle yemeği olurdu.

Kadir tereddütlü bir sesle:

''Iı, Mert...'' Mert dönüp baktı kolasını yudumlarken.

''Kanka biz buraya neden geldik?'' Hakan atladı oradan:

''Harbiden ha, asıl meseleyi unuttuk oğlum! Seminer bügün.''

''Tamam işte gidecez bugün. Ta saat üçte.'' dedi Mert gayet soğukkanlı bir sesle. Diğer ikisi şaşkın şaşkın bakarken Mert:

''Dün mesaj attı.'' dedi gülümsemesine engel olamayarak. Kadir:

''Ooo, ne demiş?'' Mert hemen telefonunu çıkarıp ikisine de mesajı gösterdi, şöyleydi:

''Mert, ben geliyorum. Geleceksen oranın konumunu atayım.'' Mert:

''Ben de..'' derken ekranı azıcık aşağı kaydırarak yanıtını gösterdi:

''Ben de geliyorum.'' ve son olarak kız da konumu atmıştı.

''Şimdiki plan ne başkan?'' dedi Kadir.

''Başta dediğimiz gibi işte Mert kızla gidecek biz de ayrı takılırız.'' dedi Hakan. Kadir'in bir an gözleri parladı ve:

''Mert kanka, bir şey diyecem. Sen malsın kanka.''

''Saol kardeşim sen de.'' dedi Mert alaya alarak.

''Yok oğlum cidden ha, biz de malız.''

''Niye be?'' dedi Hakan Kadir'in ciddiyetini farkedip meraklanarak.

''Kanka sen bizden büyüksün.'' dedi Kadir yavaş yavaş ve sindirmelerini bekledi.

''Ee napalım biliyoruz.'' dedi Mert hala anlamadı.

''Oğlum kız senden büyük olmayabilir.'' dedi Hakan sonunda aydınlanmış halde.

''Kanka... Cidden malmışım ha!'' dedi Mert kısa bir şok yaşadıktan sonra, gülüyordu. Belki de Yeşimle aynı yaşta olabilirdi.

Mert sınava ikinci girişinde tıpa gelmişti. Hacettepe Tıp'a gelmeden önce ODTÜ'de iki yıl elektrik elektronik mühendisliği okumuştu. Ama çok zor ve sıkıcı gelmişti. Başarılı olamamıştı ve gerçekten yapmak istediği iş bu değildi.

''Lan ben imkansız aşk diye zırlarken nasıl gelmedi kimsenin aklına?''
"Kanka asıl sana sormak lazım, resmen yaşını unuttun kızı görünce." diyerek enayilik topunu yine ona atmış oldu.

Saat 14.30

Mert, Kadir ve Hakan bilim ve kültür merkezine geldiler. Bahçede oturuyorlardı. Kadir:
''Hadi bize müsaade, bol şans kardeşim.'' dedi oturdukları çardaktan ayağa kalkarken.

''Aynen, biz etrafta takılıyoruz.'' dedi Hakan. Gittiler.

Mert'in kalbi heyecandan öyle bir çarpıyordu ki ancak steteskopla dinleyince bu kadar duyulabilirdi. Yaklaşık on beş heyecanlı, gergin aynı zamanda mutlu dakikanın ardından bahçenin kapısından Yeşim girdi. Saniyeler durmuştu şimdi. Gözlerini, kalbini, zihnini esir almıştı o. Hemen ayağa kalkıp üstünü başını hızlıca bir düzeltti. Yeşim'in yanına doğru ilerledi.

''Merhaba hocam.'' dedi hala hocam demekten nefret ederek.
Tatlı gülümsemesiyle Yeşim de "Merhaba Mert, nasılsın?"
"Çok iyiyim siz?"
"Teşekkür ederim, ben de. Yalnız 'hocam, siz' gibi ifadeleri kaldırırsan sevinirim." dedi tamamen içtenlikle ve hafiften gülerek. En çok bunu seviyordu Mert, onda gram yapmacıklığın bulunmamasını. Ve şuan acayip mutluydu.
"Tamam, nasıl isterseni... İstersen."
"Arkadaş sayılırız, arkadaşlar beraber seminerlere gider değil mi?"
"Tabi, sıradan bir aktivite sonuçta. Boş vakitlerimde kankalarimla seminere falan katılırız." dedi Mert ve gülmeye başladılar.
"Bu arada kaç yaşındasın?" dedi Yeşim.
"24." diye cevapladı tam kilit konunun açılmasına sevinerek.
"Mezuna falan mı kaldın?"
Böyle bir soru geleceğini biliyordu ve mühendislik hikayesini anlattı ve ardından şunu sormayı da ihmal etmedi: "Sen kaç yaşındasın?" eder mi, asla.
"Tesadüfe bak, ben de 24. İlkokula 1 yıl erken başladım, 1 kere de sınıf atlattılar. O yüzden şuan hala öğrenci değil doktor, aynı zamanda hocayım." İçinden vay be diye geçirdi Mert.
"Şans mı, yetenek veya zeka mı sence?"
"Annemler çocuğum zeki diye övünmeyi tercih etse de ben erken yaşta daha kolay öğrenildiğine inanıyorum."
"Doğru, ağaç yaşken eğilir."
Yaşlarından, doğum ay ve günlerinden, burçlardan derken baya sohbet etmişlerdi. Bu güzel anlar Yeşim'in şu sözleriyle sona erdi:
"Sanırım birazdan başlar, hadi içeri geçelim."
Huzurlu bir sessizlik ve uyum içinde konferans salonuna yürürlerken Mert içinden Yeşim'in doğum gününü tekrar edip duruyordu. Yani ciddi ciddi ezberlemeye çalışıyordu. Onun da aynısını yapıyor olmasını umdu.
Seminerden çıktılar. Yeşim heyecanlı ve afacan bir gülümsemeyle bir soru sordu, seminerde anlatılanlara alakalı.
Mert öyle kalakaldı. Neredeyse hiç dinlemişti bile. Başlarda kendini zorlamıştı dinlemek için ama beyaz saçlı uyuz uyuz konuşan şişko profesör fazla sıkıcıydı. Hele yanında Yeşim varken buna asla katlanamzdı. O yüzden ara ara Yeşim'i izledi, bir ara uyukladı derken bitivermişti.
Yeşim saklamaya çalıştığı kahkahasini patlattı.
-Tamam tamam, şakaydı. Sadece bir testti bu. Kötü örnek olmak istemem ama ben de çok sıkıldım. Bir yerden sonra dinleyemedim, uyku bastı resmen ya.
- Sevindim şuan yalnız değilmişim. Herkes pür dikkat dinliyordu. Dedim acaba bende mi sorun var.
-Valla ben de dinliyor gibi yapıyordum. Soruyu bilsen caktirmayacaktim.
- Mantıklı. Vaktin var mı? dedi Mert.
- Eve gidip akşama kadar Netflix izleyeceğimi düşünürsek evet bolca vaktim var.
- O zaman bir kahveye hayır demezsin değil mi?
- Aslında 2 lahmacuna da hayır demem ama kahve de kabul.
- Teklif olarak alıyorum ve lahmacun yemeye gidiyoruz.
- Süper.
Bu sırada Kadir aradı. Yeşim'e sessizce pardon dedi ve telefonu açtı.
Mert: Efendim kanka?
Kadir: Naptın kanka sesin çıkmadı kaç saattir. Geldi mi Yeşim?
Mert: Evet.
Kadir: Yanında mı?
Mert: Aynen.
Kadir: Ne zaman gelirsin kanka biz odanın anahtarlarını almamışız.
Mert: Bilmiyorum, sonra ararım ben.
Kadir: Tamam. Biz geziyoruz o zaman.
Mert: Gezin kanka, görüşürüz.


MertHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin