Yaptığı stalktan sonra yaşadığı zafer hissi mağlubiyete döndü o an. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü derler ya öyle bir şeydi mağlubiyeti. Zihninde çalan Müslüm Gürses'i duydu adeta.
Ben sigara dumanının altında
Yana yana en sonunda
Kül oldum
Sen kibritin hiç yanmayan ucunda
Birinin hayatından geçmiş oldun...
Bu yıkık haliyle ona görünmek istemedi. Dışarıdan nasıl göründüğünü bilmiyordu ama berbat hissettiği kesindi. Ama belki memlekete gitmeden bir kere daha bakmalıydı gözlerinin içine, bir kere daha yanında bulunup midesindeki kelebeklerin kanat çırpışını hissetmeliydi. Sözlerindeki samimiyeti, sesindeki sakinlikle karışık neşeyi tekrar duymalıydı. Kapüşonunu çekip farkedilmeden geçmek istedi yanından. Bu yakışır mıydı ona? Korkak gibi mi davranacaktı cidden? Aşk cesaret istemez miydi? Bunları düşündü ve kendine,
''Kendine gel Mert, dik dur ve onun gözlerine bir kez daha bak.'' dedi. Sanki iç sesinin sesi motive eden sert bir komutan gibi çıkmıştı. Duruşunu dikleştirdi, şimdi yüzünde kararlı ve güvenli bir ifade vardı. Hem adını da biliyordu, ona seslenebilirdi. Tabi yanında asistan-öğrenci hiyeraşisinin getirdiği zorunlu bir 'hocam' hitabı bulunacaktı maalesef. Yeşim değil Yeşim hocam ya da daha kötüsü sadece hocam diyebilecekti, olsun. Sadece yürüdü. Bunlar olurken kız ve çocuk bir yere oturmuşlardı. Midesindeki rengarenk kelebekleri, aynı zamanda bastırdığı mağlup arıyı hissedebiliyordu.
Oturdukları yere dört adım kala
''Yeşim hocam!'' diye seslendi Mert. Yeşim baktı, şaşırmıştı ama şaşırmamalıydı. Dönem bitti, millet evine gidiyordu. Mert,
''Iıı... Ben bir şey soracaktım. Acaba böyle tatilde tıp öğrencilerinin gitmesi iyi olur dediğin bir seminer falan var mı?'' dedi. Gerginliği hat safhadayken şimdi ufak bir rahatlama hissi gelmişti. Doğaçlama için baya iyiydi açıkçası. Yeşim,
''Yani, şuan yok bildiğim ama olursa haber veririm. Numaranı ver istersen.'' Oooo numarasını alacaktı. İçten içe şapşal, sevimli sevinçler duyarken bu halini dışa yansıtmadan numarasını söyledi. Allah'tan sesi mesi titrememişti. Yeşim'in yanındaki çocuğun telefonu çaldı. Mert telefon çalana kadar çocuğu çoktan unuttuğunu fark etmemişti. Telefonu açan çocuk,
'' Efendim anne? Hı hı. Yeşim ablayı bindirip yurda gitcem ben de. Tamam görüşürüz. '' dedi. Yeşim çocuğa,
'' Selam söyle teyzeme.'' dedi. Mert'in duyguları ve ruh hali Karadeniz'in dalgaları gibiydi; sürekli hareket, sürekli aşağı- yukarı, anlık değişim... Bu hıza yetişemiyordu artık. Duygu selleri art arda setçe çarpıyordu kıyılara. Kız,
'' Ben de İstanbul'da üç günlük bir eğitime gidiyorum. Sen nereye? ''
'' Eve, Bursa'ya. ''
''Hmm.'' kız telefonundan saatini kontrol etti ve ''Benim otobüsün kalkıs saati geliyor.'' derken kalkıyorlardı oturdukları yerden. ''Sonra görüşürüz, iyi tatiller...'' duraksadı. Mert tamamladı onu,
''Mert'' derken gülümsedi. Kız da gülümseyerek,
'' Doğru düzgün tanışamadık, görüşürüz Mert. '' dedi.
Artık platoniğinin kuzeni olduğunu öğrendiği çocuk ve Yeşim uzaklaşırken Mert arkalarından bakıyordu. Kendini de şaşırtan bir şekilde ve kontrolünün dışında,
'' Yeşim!'' diye seslendi Mert. Kahretsin hocam dememişti bu defa. İstemiyordu zaten bunu. Kim sevdiğine hocam diye seslenirdi ki? Kız dönüp baktı.
'' Numarayı doğru mu vermişim, bi çaldırabilir misin?''
''Tabi.'' dedi kız. Aradı, telefon çaldı. Mert gülümseyerek,
'' Seminer falan kaçırmak istemem yani,ondan.'' Yeşim de gülümsedi ve gitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mert
Genç KurguMert' in sınav sonucu açıklanıyor. Üniversite maceralarında onu neler bekliyor? Not: Yayımlanan bölümler en taslak halinde. Üstünden defalarca geçilmesi ve bazı düzeltmeler yapılması gerekiyor. Yine de eğlenceli ve sürükleyici olduğunu düşünüyorum...