3 yıl sonra
Arkadaşları Hasan, Kadir, Ayça ve Sinemle kafede oturuyordu. Yoğun ve beyin yakan derslerden sonra öğle arası için güzel ve sakin bir yerdi. Fakülteye yakın olduğu için genelde de tıpçılar tercih ederdi. Tost ve limonata aldılar. Yemek yeyip sohbet ettiler. Son olarak da notlarını paylaştılar. 20 dk sonra ders başlayacaktı.
Mert lavaboya gitmek için kalktı. Mert giderken kenardaki masalardan biri boşalıyordu. Bir kız telaşla montunu giyiyordu. Sonra da laptopunu çantasına koyup aceleyle çıkış kapısına yöneldi. Mert kızın usb sini düşürdüğünü farketti, hemen yerden aldı. Tam kız kapıdan çıktı, uzaklaşırken Mert ona yetişti. Hava inanılmaz soğuktu, demek Ankara'nın ayazı cidden başkaydı. Kafenin sıcaklığından sonra şok etkisi yapmıştı bir de.
Kızın omzuna hafifçe dokundu. Kız arkasına döndüğü an sanki bir ağır çekim başlamıştı. Kahverengi dalgalı saçların rüzgarla savrulması tam da reklamlardaki gibiydi. O kalın çerçeve gözlüğün içindeki parıltılı derin mavi gözler... Bu beyaz önlüklü kız Ankara ayazının şok etkisine bin basardı. Kalbinin çizgi filmlerdeki gibi dışına fırlayarak attığını sandı. Artık toparlasa iyi olurdu. 'Yarım saattir aval aval bakıyor muyum acaba?' diye geçirdi içinden, yalnızca 5 saniyedir bakıyordu öyle.
Sonunda 'Bu sizden düştü sanırım.' diyebildi. 'Aa evet! Çok teşekkür ederim, hiç fark etmemişim, saolun.' diye şaşırtıcı derecede minnettar bir sesle cevapladı kız. Mert beyaz önlükten yola çıkarak kızın tıp okuduğuna kanaat getirdi. Bu tahminine dayanarak 'Ödev filan mı var içinde?' diye sordu. Gereksiz samimiyette bulunduğunu düşünüp kendini suçlarken, kız 'Yok, ona yakın bir şey. Semra hocayı tanıyorsan hayatımı kurtardığını anlarsın.' dedi. Mert onu bu fakültede nasıl daha önce görmemişti, fark etmediğine inanamıyordu. 'Tanıyorum, ben de tıpçıyım, sen hangi dönemsin?' . Gülerek cevapladı kız, işte asıl şok etkisi geliyordu, 'Asistanıyım ben, nadiren geliyorum buraya.' Mert'in içinde gökdelenler yıkılmış, volkanlar patlamış, ormanlar yanmıştı adeta. Hatta tsunami bile oldu ama hayır şuan ağlayacak değildi. Neydi şimdi kızdaki cana yakınlığın ve samimiyetin sebebi, onu 'kardeşi' ya da 'öğrencisi' olarak görmesinden miydi?
Ayrıca bu kız yirmiden fazla göstermiyordu kesinlikle. Olayı dramatize etmeyi ertelemeye zorladı kendini. Bir yandan aynı derse gireceklerine sevinebilirdi. Bu cidden iyiydi. Kol saatine baktı ve '10 dk sonra ders başlıyor. Hemen gitsek iyi olur.' İstemsizce 1. çoğul kullanmıştı. Kız buna takılmadı ama. 'Aynı derse mi gidiyoruz, 3. sınıfsın o zaman.' 'Aynen.' dediğinde arkadaşları geldi aklına. Hem lavaboya gitmeyi de unutmuştu, montu, çantası da içerideydi. Kızın kendisini bekleyebileceği raddeye gelip gelmediklerini düşünürken, kız 'Sen montunu falan almamışsın.' dedi. 5 dk önce tanıştığı birini bu kadar düşünmesine şaşırarak 'Seni bekletmeyeyim, ben kafeye uğrar gelirim.' dedi. 'Tamam, sınıfta görüşürüz. Geç kalma öğrenci.' diye takıldı ona. Bu söz Mertteki imkansız aşk yarasını deşmeye yetti. Ufak bir gülümsemeyle karşılık verdi.
Kafeye girip kendi masalarına yöneldiğinde arkadaşlarının gözleri üzerindeydi. Bu gözlerde şaşkınlık ve sorgulama, Kadir'in yüzünde bir sırıtış vardı. Camdan kendisini izlediklerini anladı ve bir açıklama gereği duydu 'Semra hocanın asistanı ya, ufak bir şey sordum.' diyerek geçiştirmek istedi. Ancak bakışlar değişmemiş, gerçeği bekliyordu. Kadir 'Kızın alnında asistan mı yazıyordu, ben görmedim de. Ya da sana vahiy falan geldi.' dedi dalga geçerek. 'Ya flaşını düşürmüştü ben de gittim verdim, o sırada tanıştık.' bu açıklama kısmen kabul görmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mert
Teen FictionMert' in sınav sonucu açıklanıyor. Üniversite maceralarında onu neler bekliyor? Not: Yayımlanan bölümler en taslak halinde. Üstünden defalarca geçilmesi ve bazı düzeltmeler yapılması gerekiyor. Yine de eğlenceli ve sürükleyici olduğunu düşünüyorum...