Bölüm 8

38 9 4
                                    

                On dakika sonra Mert de bavulunu koydurmuş, koltuğuna geçmişti. Kulaklığını taktı ve önündeki koltuğun arkasına monteli tabletten güzel bir film aradı. Akıl oyunlarını açtı ve izlemeye başladı. Gözü filmde, aklı başka yerlerdeydi. Ekrana bakıyor ama görmüyordu. Yeşim'i düşünüyordu, en son gülümseyip gidişini... Aklında yalnızca o vardı. Daha önce hiç aşık olmamıştı. Yani ilkokulda montunu montunun yanına astığı, sataşıp durduğu ama içten içe hoşlandığı Büşra'yı saymazsak tabi. Zaten hoşlanması bir hafta anca sürdü. Çünkü Mert okulda altına kaçırınca en çok dalg a geçenlerden biri de Büşra olmuştu. 

             Arada bir camdan bakıyor, bozkırın sıkıcılığını fark edip geri filme dönüyordu. Film bitti. Yarım yamalak izlemiş, yine de beğenmişti. Sonra en sevdiği şarkıyı açıp gözlerini kapadı. Yaklaşık bir saat uyudu. Uyandığında soğuk lattesini açtı. Otobüsün kliması sayesinde artık soğuk değildi. Git git bitmiyordu yol. En iyisi bu vakti değerlendirmekti. Kahvesini içerken bir yandan notlarını alıp okumaya, önemli yerleri tekrar etmeye başladı. O da sarmayınca kitap okudu.

            Bursa'ya vardığında babası ve erkek kardeşi onu almaya gelmişlerdi. Toyota Corolla'ya bindi. Babası neşeyle karşıladı oğlunu,

   ''Hoşgeldin oğlum, nasıl geçti yolculuk?'' 

  '' İyiydi baba. Film falan izledim ders çalıştım.'' 

Tuğra belli etmemeye çalışsa da abisini ne kadar özlediği gözlerinden okunuyordu. Kaç aydır görmemiş, güreş yapmamış, beraber zula oynamamışlardı. Mert kardeşine sarıldı sonra saçlarını karıştırdı.

''Sen napıtın bakıyım gardaşım?.''

''Abi zulada 35 kill kastım dün.''

'' Vaay. Aferim. Derslerden ne haber?''

''Matematikten 87 aldım, Türkçe 85,...'' tüm notlarını gururla saydı. Genelde 75-95 arasıydı notları. 

'' Ee, kimin kardeşi. Helal sana.''

           Tuğra diğer Enes Batur izleyip ona özenen akranlarından farklı bir çocuktu. ''Büyyünce ne olcan bakalım?'' sorusuna ''Savunma sanayinde mühendis olmak istiyorum.'' diye cevaplayan ufak bir bireydi. İdolüyse abisiydi. Zekasına ve eğlenceli yanına hayrandı. Bir de ara sıra parfümlerini kullanıyordu. 

 ''Dersler demişken senin okul nasıldı yavrum? Derslerden neyi kalmadın dimi?'' derken bile alacağı cevaptan emindi babası, Mert'e ders konusunda pek baskı yapmamışlardı. Kendi içinde bir gayret vardı hep ve hedefleri.

 ''Kalmadım çok şükür de, zor geçtim baba.  Baya zorluyolar sınavlarda. Zaten tüm derslerin sınavı aynı anda oluyo.''

''Aferim aslanım, olsun. Yolu yarıladın sayılır, kaldı 3,5 yıl.''

''Aynen. Ablam evde mi?''

''Evde evde. Eniştenle geldiler, annenle sana pasta börek yaptılar.''

''Oo süper. İnşallah eniştem spesiyalini de yapmıştır.''

       Bu enişte farklıydı; doblosu yoktu, sülaleyi toplayıp mangal yakmıyordu. Ama onun çok iyi pastaları vardı, diğer yemekleri de baya iyi yapıyordu. Öğrencilik hayatı maddi açıdan biraz sıkıntılı geçmişti. Sıklıkla part-time garsonluk yapmış, anneannesinden öğrendiği yemek taktiklerini Küçük restoranlarda uygulama şansı bulmuştu nadiren de olsa. Pek şans denemezdi gerçi. CV'sini tamamen doğru yazmamış olabilirdi. Yani adımını bile atmadığı otellerde aşçı olarak çalıştığını yazmıştı. Bazen şansı beklemez, kendine şans oluşturursun. Yalanlarına rağmen mutfakta iyi iş çıkarmıştı. Çocukken ve lise yıllarında anneannesiyle vakit geçirmeyi çok seviyordu. Anneannesi yemek merakını farke tmişti ve ona ara sıra pratik yaptırıyor, tüyolar veriyordu. Bunun faydasını öğrencilik hayatında fazlasıyla görmüştü. Ege Üniversitesinde işletme bölümünü zor bela bitirmiş, bir süre işsiz kalmıştı. yine restoranlara dönmüş; kazandığı parayla kurslara, eğitimlere gitmiş ve sabırla sermaye biriktirmişti. Garsonluk yaptığı yıllarda da ablasıyla tanışmıştı. Şimdi kendi işinin patronuydu ve restoran zincirleri vardı. 


MertHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin