Bu his hangi his acaba?

2.5K 65 16
                                    

Yiğit arabanın camına vurup kapıyı açmamı söylüyordu ama ben bunu istemiyordum. Sadece bir kez hür irademle bir şey yapmak istedim. Evet, hayatımda her şey mükemmel değil. Bunun farkındayım. Ama neden herşey den ben sorumlu tutuluyordum ki? Neden hep başkalarının yerine kendimi feda etmem gerekiyor. Ehliyetim olduğu için arabayı çalıştırdım ve tenha bir yere gelene kadar sürdüm. Arabayı sağa çektikten sonra arabadan çıktım ve otoyolun köşesine oturarak ağladım. Belki de hayatımda bukadar çok ağlamamışımdır. Içimde sadece bir dilek vardı, birinin gelip elimden tutup beni kurtarması. Bana herşeyin yoluna gireceğine dair tatmin edici sözler etmesi. Bana aslında bu olanların kabus olduğunu söyleyip artık uyanmam gerektiğini söylemesi. Bunu okadar çok istiyordum ki. Gözlerimi kapattım. Birden bir elin elime değdiğini hissettim. "Burası tehlikeli, eve gidelim" Bu ses bana tanıdık geliyordu. Gözlerimi açtım ve karşımda Yiğit'i görünce ani bir refleks ile gözyaşlarımı sildim ve derin bir nefes aldim. Yiğitin bakışları ise farklıydı. Sinirli veya öfkeli değildi. Sanki suçluluk hissi vardı o gözlerinde. "Sen bana emanetsin, kafana göre ortadan kaybolamazsın Gizem." Bu an bitmesin istemiştim. Ilk defa bana öyle bir içtenlikten bir şey demişti ki. Bu anı tekrar yaşamak için herşeyimi verirdim. "Özür dilerim. Üzerine çok geldim, hem de evliliğimizin ilk gününde. Anlıyorum seni, ama beni de anla lütfen. Eğer kendimden soğutursam seni bu evlilik iptal olur diye düşündüm. Inan bana hayatını zindana çevirmek gibi bir maksadım olmadi hiç. Babam çete yaban ellere gitmesin diye beni evlendirme çabasına girdi. Senin gibi eline fırsat geçince bundan da faydalandı. Kendime kızdığımdan böyleyim. Kendime kızmamın sebebi...bunu boşver. Ağlamayı bırak artık, kendini hırpalamaktan başka bir şey yapmıyorsun şuan. Rahat bir nefes al. Sonra eve gidelim. Sen de uyu dinlen biraz." 

Duyduklarım bana bir hayal ürünü gibi geliyordu. Uyanmaktan korkuyordum. Ne diyeceğimi ya da ne yapacağıma dair fikrim yoktu. Tıpkı bir robot gibi ruhsuzlaşmıştım. Bir kaç saniye tepki vermedim. Ama sonra ayağa kalkıp arabaya bindim. Bu sefer yolcu koltuğuna oturdum. Yiğit ise onunla gelen kişiye el işareti ile gitmesini söyledi. Sonra da arabaya bindi ve arabayı çalıştırdı. "Hava bukadar soğukken neden ceketini giymedin? Bu çevre buz gibidir..." Içimde cok garip bir his vardı, bunu önceden hiç hissetmemiştim. Böyle içimi ısıtan, kalbimi kıpır kıpır yapan bir histi. Bu his bana okadar yabancıydı ki adini dahi bilmiyordum. Korku, nefret, acı, keder, aşk...bunlara benzer bir his degildi. Derin düşüncelere daldım. Ama cevabı bulamıyordum. Bu duygunun tarifini bile bilmezken bu duygu hoşuma gitmişti. Daha çok daha da çok hissetmeyi istiyordum. "Bana kızgın olduğun için mi konuşmuyorsun?" Bu düşünceye nerden varmıştı ki? Kızgındım ona ama bunu ondan dolayı yapmıyordum. Hiç bir zaman konuşmayı pek becerememişimdir. Susmayı tercih eden birisi olduğumdan kelime hazinem pek de şahane sayılmazdı. "Konuşkan birisi değilimdir aslında" Bunun üzerine Yiğit kahkaha atmıştı. "Çeteyi gördüğünde öyle değildi ama." Küçük bir tebessüm belirdi dudaklarımda. "O an çok korktum da ondan." Yiğit gülümsediğimi fark edince gözlerimin içine bir saniyeliğine baktı. "Ilk defa gülümsediğini görüyorum. Bence hep gülümsemelisin." Pencereden dışarıyı seyrettim. Bulutların nasıl da güneşe elveda edip ayı karşıladıklarını. Yıldızlar ayı yanlız bırakmayıp ortaya çıkmaya başladılar. "Eee anlat bakalım. " Okadar dalmıştım ki Yiğit'i duymamıştım. Yiğit hafifçe omuzumu dürttü. "Huh??" Yiğit tepkime kahkahalarla karşılık verdi. "Sevdiğin çocuk mu aklına geldi? Kara kara düşünüyorsun??" Bu beni güldürmüştü. "Hayır, sadece manzaranın güzelliğine bakıyordum." Yiğit radyodaki çalan şarkıya biraz eşlik etti. "Gizem hanım." Garip bir histi. Yiğitin bana bukadar iyi davranması. Ama bu an bitmesin istiyordum. "Sizi dinliyorum" Eve yaklaşmıştık. "Yemek yapma konusunda nasılsınız acaba?" Soru garibime gelmişti. Yemek yapabiliyordum. Anneme ve babama hizmet etmek için yemek pişiriyordum. "Aç mısın?" Yiğit elimi karnına tuttu. "Burdaki boşluğu hissettin mi? Kurt gibi açım"  Yapabiliyorum işaretinde başımı salladım ve arabadan indim. Eve girer girmez önlüğü taktım ve dolaptan malzemeleri çıkardım. "Ne pişireceksin?", dedi Yiğit merakla. "Özel siparişin varsa alabilirim." Diğer gerekli malzemeleri tezgaha dizdim. "Şef sensin, bu yüzden şaşırt beni." Elime bıçağı aldım ve sebzeleri kesmeye başladım. "Ozaman menümüzde bu akşam kremalı sebze çorbası, tavuk sote, pirinç pilavı ve karışık salata var." Yiğit yanıma geldi ve bıçağı elimden aldı. "Ben doğrarım, sen geriye kalanları hazırla." 

Yiğit: Madem yemeği beraber yapıyoruz sohbet edelim ozaman.

Gizem: Olur, dinliyorum.

Yiğit: Cevaplamak zorunda değilsin. Ama ailen neden bu evliliği kabul ettiler?

Gizem: Ailenin sevilmeyen çocuğuyum desem yalan olmaz. Benim bir ablam var, aramızda 5 yaş var. O ilk çocuk olduğu için ailenin gözdesi oldu. Okulda başarılı değildi ama ailemin umrunda değildi. Şirkette çalışmıyorum dedi, çalışmaya zorlamadılar onu. Aslında seninle evlenmesi gereken oydu. Ama istemediği için ben seçildim. 

Yigit: Peki ailen neden seni sevmiyordu ki?

Gizem: Çok basit, dedem ben 8 yaşımdayken mirasini bana bıraktı ve vasiyetinde bana "Malım mülküm senin. İstediğine ver ya da istediğin gibi harca" dedi. Ailem ise neden ablam seçilmedi diye sitem ediyordu. 

Yiğit: Miras ile ne yapmayı düşünüyorsun?

Gizem: Aileme verdim bile. Yeter ki beni rahat bıraksınlar diye verdim ama işe yaramadı. İçlerinde nefret oluşmuş birkere ne fayda eder ki?

Yiğit: Sebzeler hazır.

Gizem: Ozaman.. sana zahmet eti küp küp kes.

Yiğit eti aldi ve kesmeye başladı. Bir süre sonra yemek hazırdı ve yemek masasına oturmuştuk. Yiğit "ellerine sağlık" dedikten sonra yemeye başladı. Ben ise tabağıma bakıyordum. Midemin boşluğuna alışmıştım, yemeğe ihtiyaç duymuyordum. "Aç değilim diyeceksen bayılacağım." dedi Yiğit. "Şey..cidden aç değilim. " Yiğit elindeki kaşığı masaya düşürdü. "Kızım iyi misin sen? Nikahtan önce de bir şey yemedin. Yemeğe gittiğimizde de yemedin. Sen en son ne zaman yemek yedin hakikaten?" Yiğit kızmakta haklıydı. Okadar zayıftım ki kolaycana hastalanıyordum. "Dün sabah" cevabını verdim. Bunu duyan Yiğit şaşkınlıkla bana baktı. "Tabağındakilerini bitirmeden bu masadan kalkmıyorsun. Gerekirse sabaha kadar beklerim. Ölmeye meraklısın galiba" Kendimi zorlayarak elime kaşığı aldım ve çorbadan bir kaşık aldım. "Aferin Gizeme" dedikten sonra Yiğit yemek yemeye devam etti. 

Yemekten sonra salonda oturuyorduk. Yiğit ajandasında bir takım notları okuyup birşeyler yazıp duruyordu. "Mutfağa gidiyorum. Bir isteğin var mı?" Yiğit gözlerini ajandasından ayırıp bana doğru çevirdi. "Bir fincan kahveye hayır diyemem doğrusu..ya da kalsın. Seni yeterince yordum zaten" dedikten sonra ajandasındaki notlara verdi dikkatini. Mutfağa gittim ve kahveyi hazırladım. Salona götürdüm ve sehpaya koydum. "Buyur, afiyet olsun" Yigit ajandasını sehpanın üzerine koydu. "Kendini yorma dememiş miydim? Kahveyi kendim de yapabilirdim." Yiğit'i dinlemiyormuş gibi yaptım. "Madem bu kadar enerji dolusun. Çeteyi benimle beraber yönetebilirsin demi?" Hayır manasında defalarca başımı salladım. "Hayır olmaz. Silahlardan korkuyorum ben. Hem ordaki insanlar cok6 ciddi bakışlarla bakıyorlar, ürkütücü, sanki beni öldüreceklermiş gibiler. Hem mafya işleri tehlikeli. Ya bana birisi saldırırsa, ben kendimi koruyamam." Yiğit elimden tuttu ve gözlerimin içine baktı. "Merak etme, ben seni canım pahasına korurum."

Mafya Karısı #Wattys2019Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin