9

1K 109 32
                                    


Ölüyordum.
Sadece ölüyordum. Nefes alırken acıyan kaburgalarımın kırılma sesi kulaklarıma doluyordu. Görüş açımın bulanıklaştığını fark ettim. Ağır göz kapaklarım yavaş yavaş kapanmaya başlıyordu. Parmak uçlarımdan gelen karıncalanma hissi kollarımı tırmanıp bütün vücuduma ulaştı. Uyuşuyordum. Hissizleşiyordum. Eğer içimdeki bu tarifsiz acıyı hissetmeyeceksem sorun değildi. Korkuyordum. Gözlerimi kapatmaya korkuyordum. Bir daha O'nu görememe düşüncesi benliğimi yok ederken zaten bir daha O'nu göremeyeceğimin farkına vardım. Ne anlamı kalırdı ki o zaman görmenin, işitmenin, hissetmenin? O'nsuz ne anlamı kalırdı duyularımın? Kendimi ölüm olmasını umduğum zehirli uykuya kaptırıyordum. Son kez gözlerim kayarken dudaklarımdaki yamuk tebessüm ile kendimi boşluğa bıraktım...

"Bayan Kim!" Adımın yüksek perdeden seslenilişi zihnimde yankı yaptı. "Bayan Kim uyanın!" Uzaktan gelen ses gittikçe yakınlaşıyordu. Uyuşuk bir şekilde gözlerimi açtım yavaşça. İlk başta gördüğüm tek şey beyaz ve parlak bir ışıktı. Gözümü rahatsız eden ışığı önlemek adına gözlerimi kıstım. Omzumdaki sarsılış bedenimi titretti. "Ah Tanrım sonunda uyandınız. O kadar korktum ki." Gözlerimi başucumda bulunan turuncu saçlı kıza çevirdim. Ah şu kız. O'nun sevgilisi. Park Chaeyoung. İsmi asla unutulmamak üzerine hafızama kazınmıştı. Sırtımdan tuttu ve beni hafifçe doğrulttu. Boğuk çıkan sesimle sordum. "Ne oldu bana?" Bunu dememin üzerine hafifçe gülmüş ve cevaplamıştı. "Bayıldınız Bayan Kim. Ama şükürler olsun ki Tanrı'ya bir şeyiniz yok." Sırtımı sıvazlayan eli durmuştu. Ayağa kalkmış ve bana elini uzatmıştı. Elinden destek alarak ayağa kalktım. "Ne zamandır baygınım?" Gözlerini tavana dikti ve mırıldandı. "Sanırım yarım saat oluyor siz bayılalı." Yarım saat mi? Bana neden bir asırmış gibi gelmişti? "Bayan Kim." Chaeyoung seslendiğinde yoğun düşüncelerimden sıyrılıp ona döndüm. "Evet?" Gözlerini kaçırmış ve utangaçça ensesini kaşımıştı. "Bir sorun mu var O'nunla? Yani Lisa ile bir sorun mu var aranızda?" Lisa mı? O'nun ismi bu muydu? "Lisa mı?" Aptal rolünü oynamaya karar vermiştim. "Şey evet. Lalisa. Ama ben genellikle Lisa derim. Buradan koşarak çıktı. Ve sanırım ağlıyordu." İçimde bir ateş yanmıştı asla sönmeyecek. "Şu an burada mı? O'nunla konuşabilir miyim? Yani Lisa ile?" İsmi dudaklarımın arasından o kadar güzel çıkıyordu ki ömrüm boyunca sadece O'nun ismini sayıklamak istedim. "Ah evet. Sizi öyle görünce çok korktu. Bir an korkudan konuşacak sandım." Chaeyoung kendi kendine mırıldandığında sonuna kadar açtığım gözlerimle O'na döndüm. "Nasıl yani? Konuşacak derken?" Chaeyoung burukça gülümsemişti. "Ah Bayan Kim, bunu söylemekten nefret ediyorum ama Lisa konuşamıyor." Dudaklarım titremişti.
"Y-yani dilsiz mi?" Başını onaylar biçimde sallamıştı ve konuşmaya devam etmişti. "Lisa doğuştan konuşma engelli. Duyabiliyor ama tek kulağıyla. Sol kulağı ile duyamıyor, sağ kulağı ile de çok az duyabiliyor. Bu yüzden ben de zorluk çekmesin diye söylemek istediklerimi işaret dili ile anlatıyorum." Uğulduyordu. Kulağım uğulduyordu. Söylediği şeyleri duymuş ama idrak edememiştim. Aptaldım. Dünyanın en aptal insanıydım. Bu kadar hassas bir kıza az önce bağırmıştım ve dilsiz misin diyerek hakaret etmiştim. Kendimi asla affetmeyecektim. Chaeyoung sakin sesi ile devam etti. "O'nu çocukluktan beri tanırım. Çocukluk arkadaşıyız diyebilirim. Bana her şeyini anlatır. O'nunla gerçekten çok yakınız." Uzaklara dalıp söylediği şeyler bir kere daha şaşırmama neden olmuştu. "Arkadaş mı? Siz sevgili değil misiniz?" Dediklerime kahkahalarla gülmeye başladı. "Çok komiksiniz Bayan Kim gerçekten. Hayır değiliz ve benim sevgilim var zaten." Sevinemiyordum. Sevgilisi olmamasına sevinemiyordum. Çünkü daha önce hiç bu kadar acı bir şey öğrenmemiştim. Sabırsızlıkla ona baktım. "Bayan Park artık O'nu görebilir miyim?" Gülümsedi. "Tabi ki ve lütfen bana Chaeyoung diye seslenin." Ben de karşılık olarak hafifçe tebessüm ettim. "Pekala Chaeyoung. Lütfen sen de bana Jennie de."

Tam o anda müzik odasının kapısı açıldı. Meraklı gözlerle bize bakan Lisa'yı görünce gülümsedim. Chaeyoung konuştu. "Ben sizi yalnız bırakayım. Görüşürüz Jennie." Ona veda bile edememiştim. Çünkü gözlerimi O'ndan ayıramıyordum. Chaeyoung ne ara gitti bilmiyorum ama şu an ikimiz odada yalnız kalmıştık. Aklıma edepsiz fikirler gelirken O tüm masumluğunu koruyarak karşıma geldi. Bir kaç saniye birbirimize baktıktan sonra asla unutamayacağım bir şey yaptı. Kollarını boynuma dolayarak bana sarıldı. Şok olmuştum. Ellerimi saramıyordum beline. Korkuyordum çünkü incinmesinden. Omzumdaki sessiz hıçkırıklarına dayanamadım ve ellerimi nazikçe beline sardım. Kısa kazağının izin verdiği çıplak teni ellerime deyince vücudumu ateş basmıştı. Burnumu sarı saçlarına daldırdım ve kokusunu içime çektim. Topuklu ayakkabım sayesinde boyum O'ndan uzundu ve bana yetişmek için parmak uçlarına çıkması gerekiyordu. Vücutlarımız birbirine değerken ayrıldı benden. Ellerini yanaklarıma koydu ve ne zaman aktığını bilmediğim göz yaşlarımı silmeye başladı. Ellerini tuttum ve yere indirdim. İnce elleri ellerimin arasındayken yaşlarla dolu gözlerine baktım ve fısıldadım duyamayacağını bildiğim halde. "Özür dilerim." Ama duymuştu. Gülümsemiş ve yeniden parmak uçlarına çıkmıştı. Ölüp bittiğim dudaklarını tüy gibi hafifçe yanağıma değdirip geri çekilmişti. Tabi ben yine ve yine donmuştum. O ise müzik odasının kapısına yürümüştü. Son kez bana bakmış ve gitmişti.

Bugün dünyanın en saçma günüydü. Hem üzülmüş hem sevinmiştim. Karışık duyguları bir arada yaşamıştım. Ama sevinmekten çok üzülmüştüm. Lisa'nın yaşadığı gerçekten çok ağır bir şeydi ve ben O'nun için bir şeyler yapmalıydım. Hem de hemen...

GB
190211

Teşekkürler~

PIANIST |JenLisa|(yeniden düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin