O piyanonun başında kaç saat bekledim bilmiyorum ama oturmaktan belim uyuşmuştu. Hava kararmış, akşam olmuştu. Güneşin loş ışığı odaya vurmuyordu artık. Odayı aydınlatmıyordu. Ben de kalkıp düğmeye basmıştım. Evet o düğmeye. Hani geçen gün ölüm sebebim olan.Çok sıkıldığımı hissettiğim an piyanonun başından kalktım ve kendi piyanoma yöneldim. Uzun süredir çalmamanın verdiği endişe ile parmaklarımı esneterek tuşlara yönlendirdim. Hassas parmak uçlarım soğuk tuşlarla buluştuğu an irkildim. Ezbere bildiğim ve çok sevdiğim parçalardan birini çalmaya başladım. Uzun parmaklarım usulca tuşların arasında dans etmeye başladı. Unutmamıştım çalmayı. Eğer çaldığınız müzik aletini uzun süreli bırakırsanız size küserler. Elinizi ona değdirdiğiniz an sanki bir ısırgan otu ile temasa geçmiş gibi hissedersiniz. Sanki elektrik çarpmış gibi. Yabancılar sizi. Unutulan sadece onlar değildir çünkü. Onlar da sizi unuturlar.
Ama ben nasıl unutabilirdim ki? Piyano çalmak benim hayatımdı. İçime çektiğim nefesti. Tabi bir hafta öncesine kadar. Sanırım artık hayatımda piyanodan daha değerli birisi vardı. Bana piyano çalmayı bile unutturacak birisi. Belki başka birisi
için bunu söylemek için daha çok erkendi. Belki saçmaydı birden bir kıza karşı böyle tutulmam. Ama söz konusu O iken kendimi kaptırmamam imkansızdı zaten.Gözlerim yavaş yavaş kapanıyordu. Kendimi notaların ritmine kaptırmıştım. Hatta o kadar kapılmıştım ki melodinin büyüsüne kapının açılıp içeriye birisinin girdiğini bile fark etmemiştim. Evet içeriye birisi girmişti. Bir dakika, ne? İçeriye birisi mi girmişti?
Ellerim sert bir şekilde piyanonun tuşlarına düştü ve gürültülü bir ses çıkardı. Oluşturduğum kalın ve tok ses odada yankılanırken ben dehşet içinde arkamı döndüm. Göz bebeklerim onlara sunulan manzara karşısında heyecanla parladılar. İşte oradaydı. Tam karşımdaydı ve ben ne yapacağımı inanın hiç bilmiyordum.
Parmaklarım hala piyanoda olmalıydı ki çıkardığım gürültü devam ediyordu. Neden olduğunu anlamadığım bir şekilde -galiba aptallığıma- hafifçe tebessüm etti. Eridiğimi ve yok olduğumu hissetmiştim. Çok güzel gülüyordu.
Yüzünün büyüsünden kurtulduğum -yani en azından ben öyle sanıyordum- vakit bedenini baştan aşağı süzdüm ve bir kere daha aşık oldum O'na. Uzun sarı saçları beline uzanıyordu. Kahkülleri alnını örtüyor ve kaşlarıyla bütünleşiyordu. Büyük kahverengi gözleri 'Ben Koreli değilim' dermişçesine bağırıyordu. Minik kıvrımlı burnu üzerindeki ben ile tamamlanıyordu. Dudakları ilk gördüğümden daha dolgun ve daha kırmızı görünüyordu. İçimdeki dudaklarını öpme isteği beni yakıp kavururken bakışlarımı yüzünden çekebilmiştim.
Üzerine siyah uzun ve düz bir elbise giymişti. Beline korse kemer takıp elbisenin sadeliğini bozmuştu. Başına da siyah fötr bir şapka takmıştı. Eski zaman filmlerinden fırlamış gibi duruyordu. Ben O'nun kıvrımlı bedeninde kaybolurken O, giydiği siyah botlarını sürüye sürüye odanın içine adımladı. Öküz gibi ona bakmayı bırakıp piyanonun tuşlarıyla bakışmaya başladım. Ne yapmam gerektiğini düşünüyordum. Şu an çok kötü bir durumdaydım. Boşluğa düşmüştüm.
Ben kara kara düşünürken O gidip dilsiz piyanoya oturmuştu. Aynı o günkü gibi. Gözlerimi bile kırpmadan O'nu izliyordum. Piyanonun deri koltuğunda hafifçe kıpırdandı. Duruşunu dikleştirdi ve ayaklarını yere paralel bir şekilde sabitledi. Dik oturduğu için ince beli kıvrılmıştı. Boynunu ve parmaklarını kütletti. O vücudunu esnetirken ben O'nun ne kadar seksi olduğunu düşünüyordum.
Edepsiz düşüncelerim zihnimi meşgul ederken ince uzun parmaklarını tuşlara değdirdi. Ama kesinlikle bastırmadı. Hafifçe okşadı. Parmakları tuşların arasında kaybolmaya başladı. Gözleri kapanmış dudakları hafifçe açılmıştı. Çalıyordu, çalıyordu ama ses çıkmıyordu ki. Hangi parçayı çaldığını deli gibi merak ediyordum. Odada sadece tuşlara değen tırnaklarının sesi ve nefes alışlarımız duyuluyordu. Ah tabi bir de benim O'nun güzelliği karşısındaki iç çekişlerim vardı.
Bir süre sonra şarkı bitti ve parmakları son notalarda basılı kaldı. Gözleri kapalı bir şekilde tebessüm etti. Gözleri yavaş bir şekilde açılırken kafasını bana çevirdi. Gözlerini gözlerimle buluşturdu. O an dünya durmuştu sanki. Zaman durmuştu. Sadece biz vardık. O ve ben.
Birbirimize olan bakışmamız odaya dalan birisi yüzünden bölündü. Bakışları anında kapıya yöneldi. O an içimden gelen kişiye küfürler saydırmaya başladım. Gözlerini benden çaldığı için nefret ettim ondan. Benim bakışlarım hala O'nun üzerindeydi.
"Tanrım her yerde seni arıyorum." Odaya giren kız ince sesi ile bağırmaya başladı. "Beni çok korkuttun." Elleri ile değişik hareketler yapıyordu. Turuncu saçlı kız beni fark edince havada asılı kalan ellerini indirdi. Bana doğru yürüdü ve elini uzattı. "Ah siz şu piyano öğretmeni olmalısınız. Ben Park Chaeyoung." Verdiği gereksiz bilgi nöronlarımı oyalarken uzattığı elini tuttum ve hafifçe sıktım. "Kim Jennie. Memnun oldum." Büyük bir gülümseme kapladı suratını. Tanrım keşke O da böyle gülümseseydi. Belki bir gün gülümserdi.
İçimde yeşeren umutlar sağıma döndüğümde O'nu göremememle birden söndü. "Ah ne ara gitti?" Chaeyoung ince sesi ile mırıldandığında piyanodaki boşluğa olan bakışlarım kıza yöneldi. "Şey siz O'nu tanıyor musunuz?" Sorduğum sorunun saçmalığına güldüm içimden. Aptal, iç sesim homurdandı. "Elbette tanıyorum O benim kız arkadaşım." Kız arkadaşım cümlesi yalıtımlı müzik odasında yankılandı. Belki de benim zihnimde yankılanmıştır. Çünkü aynı sesi defalarca duydum. Chaeyoung'ın sesi benliğimin her köşesini esir ederken vücudum işlevini yitirmişti. Ve ben ölmüştüm. Ben orada O'nun kokusunu solurken ölmüştüm...
ie
190203Normalde kitabı saçma açıklamalar ile bölmek istemezdim ama kendimi zorundaymışım gibi hissettim.
Öncelikle her çarşamba siyah giyinme mevzusu American Horror Story isimli dizinin 3. sezonu olan Coven'daki cadıların bir ritüelidir. Her çarşamba siyah giyinirler. Ayrıca bu ritüeli bizzat ben de uyguluyorum. Şuraya resim bırakayım:
Bu şekilde.
İkinci olarak artık bölümler uzamaya başlayacak çünkü asıl olaylara yavaş yavaş girmeye başlıyoruz. Bu aralar yazamıyorum. Bunun sebebi internet bulamamamdan kaynaklanıyor. Ama yakın bir dönemde harekete geçeceğim merak etmeyin. Görüşmek üzere. JenLisa ile kalın..
(+120 kelime)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PIANIST |JenLisa|(yeniden düzenleniyor)
FanficLalisa Manoban piyanolara aşıktı, Kim Jennie ise O'na...