15

975 88 35
                                    


Nefesimin son kırıntısına da veda ederken şirketin çıkışına ulaşmıştım. O'na yetişebilmek için 17 katı koşarak inmiş ve haliyle nefessiz kalmıştım. Ama teknoloji, insan gücünü alt etmişti. Lisa benden önce şirketten çıkmıştı. Ama hala çıplak gözle görülebilecek kadar yakınımdaydı.

Nefes nefese kalmış bir vaziyette sarı saçlarının rüzgarla çarpışırken oluşturduğu koku burnumu mesken ederken O'na ulaşmıştım. Aramızda birkaç adım varken bağırdım. "Lalisa!" Tam ismini söylememle bana dönmüş ve öfkeyle bakmıştı. Bu öfkenin sebebi Jongin'in O'na yapmış olduğu yakıştırmaydı.

Aptal Jongin. Senden nefret ediyorum.

Hızlı adımlarla benden kaçmaya çalışırken botlarının taş zeminde çıkardığı tok ses kulaklarımı çınlatıyordu. Takatimin kalmadığını anladığım an büyük bir adım atıp dirseğinden tuttum. Tutuşumla afallamıştı. Ama sonra yeniden kendine gelip kolunu benden çekmeye çalışmıştı. Sol elime yüklediğim baskı ile O'nu kendime çektim. Öfkeyle soluyan burunlarımız birbirine değiyordu.

Gözleri ateş çıkarırmışcasına bakarken sakin olmaya çalışarak konuştum. "Lalisa sen kendinde misin? Cidden o aptalın dediklerini bu kadar umursuyor musun? Bak onun adına ben özür dilerim ama-." Sözüm yine ve yine Lisa tarafından kesildi. Tabi sözümü kesenin öpücüğü olmasını çok isterdim ama olmamıştı. Kolunu hiddetle kendine çekerken gözleri hala öfkeyle yanıyordu. O'nun gözleri, benimse kalbim yanıyordu.

Sinirlendiğimi hissediyordum yavaştan. Zaten öfkemi kontrol edemezken, Lisa'nın bu değişik halleri beni zorluyordu. "Ne istiyorsun Lisa? Hmm ne? Bana da hakaret etti ama ben senin yaptığın gibi tepki vermedim." Sesimin desibeli normalde çıkmalıyken hafifçe azalmaya başlamıştı. "Dediği şeyi neden bu kadar umursuyorsun ki? Yoksa öyle olduğunu mu düşünüyorsun?"

Ağzımdan çıkanlar beynim tarafından teyit ettirilmeden salınıyordu dışarıya. Ne dediğimi bilmiyordum öfkeden. Ne yaptığımı da. İşte tam o anda benliğimi yerine getiren şey Lisa'nın zayıf kemikli eliyle yanağıma vurması olmuştu. Hafif vuruşuyla kafam sağa yatmıştı. Elimi yanağıma çıkarıp şaşkın gözlerimle O'na bakmıştım. Sinirden gözleri dolmuş, ağlamak üzereydi. Dudaklarından içeriye çektiği titrek nefes hücrelerine hayat verirken beni öldürüyordu.

Yine yapmıştım yapacağımı. Yani aptal olunur da benim kadar olunmazdı. Ağzım ve beynim yolda gördüğüm lise arkadaşıma yaptığım muameleyi yaparak birbirlerini görmezden geliyorlardı. Beynim ağzımdan çıkanları umursamıyor, ağzım da beynimin cevabını beklemiyordu.

Kalbim mi? O çoktan paramparça olmuştu.

Filmin bu noktası benim bencil olduğum sahneydi. Sadece kendimi düşünüyordum. Sadece kendi kalbimi. Düşünmüyordum asla O'nunkinin de ne kadar kırıldığını. Çünkü bencildim.

Dolu ve titrek gözleri gözlerimin içine bakmaya devam ederken sustum. Konuşamadım. Çünkü söyleyecek hiçbir şeyim yoktu.

Gözlerimin içine son kez baktı ve hışımla arkasını döndü. Sırtına dökülen sarı saçları görüş açıma girerken boğazıma oturan yumruyu hissettim. Nefes alamıyordum.

Siyah kalın tabanlı botlarının zeminde çıkardığı ses kulaklarımda yankılanıyordu. Neden sonradan adımları yavaşladı. Olduğu yerde kaldı ve hareket etmedi. Saniyelerin saliselerle savaştığı anda dik duran minik bedeni sanki biri itermişcesine boşluğa düşmüştü.

Bedeni zeminle buluşurken beynim olanları anlamakta güçlük çekiyordu. Ama hemen ardından sadece iki metre ötemde duran bedeninin yanına koştum. Çünkü kalbim beynimden emir bekleyemeyecek kadar aşıktı O'na.

Yanına gidince dehşetle diz çöktüm. Göz yaşlarım benden habersiz gözlerimde birikmişti bile. Zaten birkaç saniye sonra da yer çekimine karşı koyamayıp süzülmüşlerdi yanaklarımdan.

Omuzlarından tutup hafifçe sarstım. İncitmeden lakin. Hafifçe. Çünkü bugün yeterince incinmişti ruhu. Ruhu bütün bunları kaldırabilse de minik bedeni kaldıramazdı.

"Lisa! Hadi güzelim uyan!" Hıçkırıklarımın arasından O'na sesleniyordum. Beni duymuyordu ama. Duymuyordu, tepki vermiyordu. Şirketin civarındaki insanlar bize bakıyor ama hiçbir şey yapmıyorlardı. Bağırdım onlara doğru. "Ya yardım edinsenize! Ambulansı arayın!" Oralı bile olmuyorlardı. Lisa'ya doğru acıyarak bakıyorlardı. Kimse benim Lisa'ma acıyarak bakamazdı. Kimse!

İnsanların tiksinç bakışlarına daha fazla dayanamamış ve kolumu Lisa'nın bacaklarına sarmıştım. Sağ elim ise belini sıkı sıkı tutuyordu. Damarlarımda akan kan misalı varlığı ile yokluğu hissedilemez bedenini yan bir şekilde kucağıma aldım. Ağırlığımızı ayaklarıma vererek yerden kalktım.

Kucağımda yatan sarı saçlı kız ile arabama koşmaya başladım. Her zaman şirketin iç otoparkına park ettiğim arabamı tesadüfen bugün dış otoparka park etmiştim. Otoparkta boş boş dolaşan kırmızı ceketli valeyi gördüğüm an bağırdım. "Youngsuk-ah çabuk arabamın anahtarını getir!"

Ani bağırışımla birlikte yerinden sıçramış ve cevap vermişti. "Tabi Bayan Kim." Yavaş yavaş yürüyüşüne karşın sinirlenmiş hiddetle bağırmıştım yeniden. "Hızlı olsana aptal!" Vücudu utançla büzülürken koşmaya başladı.

Ben de kucağımda yatan yaşama sebebim ile arabaya yaslandım. Bir an gözlerini açtı yavaşça. İşte o an yeniden dirildiğimi hissettim. Küllerimden doğduğumu.

"Lisa, bebeğim iyi misin?" Gözlerini ağır ağır kırparken hafifçe gülümsedi. Elini kaldırarak yanağımda asılı kalan göz yaşını sildi baş parmağı ile. Elini geri çekti. Gözleri kayarken havada kalan eli sert bir şekilde yanına düştü.

Ve yığıldı kalbimin amacı kollarımın arasına...

GB
190327

Dayanamadım ve yazdım. Çünkü bugün O'nun doğum günü. 22 oldu kerata. Elimizde büyüdü dşkdşsşdmflsşdms.

Neyse. Şu aralar gerçekten iyi değilim. Sınavlarımın hepsi Jongin gibi geçiyor. Bunalımdayım. Ama yine de yazayım dedim. Hem internetim de yenilendi.

Bir sonraki bölümü comeback günü atabilirim. Ben en çok Rosé'nin posterini merak ediyordum onu sona bırakmışlar. ):

Hepinize sınavlarınızda başarılar. Görüşmek üzere.

Stay with JenLisa

PIANIST |JenLisa|(yeniden düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin