10

1.1K 106 43
                                    


Elimi pürüzsüz lacivert kitap kapağında gezdirdim. Kalın bir kitaptı. Yaklaşık altıyüz sayfaydı. Bıkkınlıkla nefesimi dışarı verdim. Normal şartlar altında hiç kimse bana bu kitabı okutturamazdı. Ama şu an normalin dışında yaşıyordum. Gelmişti ve hayatımı ters düz etmişti. Alışkanlıklarım değişmişti mesela. Her gece taktığım uyku maskesini takmıyordum artık. Çünkü artık uyumadan önce tavana bakıp O'nu düşlüyordum. O'nu ve beni. Tabi bazen bu hayallerim edep sınırını aşıyordu ama O'nu her düşlediğimde aklıma kırmızı dolgun dudakları ve uzun beyaz bacakları geliyordu. Ve ben deliriyordum. Aklımdaki düşünceleri bir toz bulutuymuş gibi dağıtarak odağımı kitaba verdim. Derin bir nefes alarak kitabın kapağını açtım.

Tam dört saattir bu kitabı okuyordum. Boynum uyuşmuş, başım ağrımıştı. Ama vazgeçemezdim, bırakamazdım. Yapmalıydım bunu O'nun için yapmalıydım.

Saat gecenin 2.37'siydi ve kitabı bitirmiştim. Sadece okumak yetmiyordu. Uygulamak da gerekiyordu. Şu anda ayna karşısında sanki karşımda O varmış gibi yansımama karşı öğrendiğim hareketleri uyguluyordum. İşaret dilini öğrenmek aynı yeni bir dil öğrenmek gibiydi. Uğraş gerektiriyordu. Ve tabiki istemen de gerekiyordu.

Karşımdaki solgun yüzlü kadına baktım. Yirmi iki yıl. Dile kolaydı. Acı çekerek geçirdiğim yirmi iki yıl. Çok şey yaşamıştım. İnsanlara olan güvenim ve inancım kaybolmuştu. Hayatıma birçok insan girip çıkmıştı. Ama hiçbiri beni mutlu edememiş, daha çok üzmüştü. Ama ben bundan sonraki altı yılımı mutlu geçirmek istiyordum. Ve bunu sağlayabilecek tek isim vardı. Lisa. Hayatımı ve kendimi adayacağım kadın. Önümüzde hiçbir engel yoktu artık. Sadece O ve ben vardık. Yarın O'nu göreceğim düşüncesi kalbimde çarpıntıya neden olurken saatin çok geç olduğunun farkına vardım. Uyumalıydım. Ne de olsa yarın büyük bir gündü. İsmi zihnimi meşgul ederken uykuya daldım...

Bekliyordum. Sadece bekliyordum. Beklemek, hiç bu kadar zor olmamıştı. Sakuraların kirazlara dönüşmeyi beklediği gibi bekliyordum. O geldiğinde ben de dönüşecek ve bambaşka olacaktım.

Parmaklarım direksiyonda ritim tutarken gözlerim yolcu koltuğunda duran pembe hırkaya kaydı. O'nun pembe hırkasına. O'nu düşünmekten uyuyamadığım gecelerde bu hırkaya sarılarak O'nu düşlemiştim. Kokusuyla sarhoş olurken sızmıştım. Bu basit yıldız şeklinde düğmeleri olan pembe hırka benim için sanılandan daha büyük bir önem arz ediyordu. İçimdeki şeytan hırkayı O'na vermemem gerektiğini söylese de onu dinlemedim. Zaten beni ahlaksızlığım konusunda yeterince zorluyordu.

Bıkkınlıkla saate baktım. Ne zaman çalacaktı şu aptal okul zili? Lisa'nın okuduğu okulun önünde arabamla bekliyordum. Büyük okul binasının üzerinde yazan ismi bir kez daha okudum.

Seoul Myoul Lisesi/1989

Beethoven'dan Für Elise'i duymamla irkildim. Gözlerimi okuldan çektim ve aceleyle arabadan indim. Arabanın okulun kapısına bakan kısma doğru yürüdüm. Kalçamı sağ ön kapıya yasladım ve kollarımı göğsümde kavuşturdum. Öğrenciler yavaş yavaş çıkmaya başlıyordu. Beni görenler dönüp bir kere daha bakıyordu. Pantolonumu falan mı giymeyi unutmuştum acaba. Kimseye bakmıyordum. Çaresiz gözlerim sadece O'nu arıyordu. Lisa'yı. Görüş açıma giren ince bacaklar ile başımı biraz kaldırdım. Bu bacakları nerede olsam tanırdım. Bu O'ydu. Güneş gözlüğümü çıkartıp gömleğimin yakasına astım. Yere bakarak yürüyen bedenini baştan aşağı süzdüm. Okul gömleğinin birkaç düğmesi açılmış beyaz boynunu gözler önüne seriyordu. İçimdeki şeytan boynunun mor lekelerle süslense nasıl olacağını sorarken sakin olmaya çalışıyordum. Taktığı gri kravat gevşetilmişti. Altına giydiği siyah pileli okul eteği nefes kesici bir manzara oluşturuyordu. Uzun sarı saçlarını kurşun kalemle topuz yapmıştı. Kenarlardan çıkan perçemleri yüzünün yanına düşüyordu. O'nun bu dağılmış haline sessizce güldüm.

Bir anlığına başını yerden kaldırdı ve tam karşısında olduğum için benimle göz göze geldi. Kahverengi irisleri hızla büyürken hafifçe tebessüm ettim. Gülümsediğimi görünce O da hafiften tebessüm etti. Bir dakika! Yanakları birkaç ton koyulaşmıştı. Kırmızı yanakları ile utanarak yanıma geldi ve tam karşımda durdu. Başını kaldırarak bana bakmaya başladı. Ben de başımı eğmiş O'na bakıyordum. Aramızdaki mesafeden yararlanarak hayatımın en güzel şeyini yaptım. Elimi yumruk yapıp kalbime vurdum ve işaret parmağımla O'nu işaret ettim*.

Dudakları şaşkınlıkla açıldığında
Gözünden akan kristal, yansıdı batan güneşin
[ışığında...

*İngilizce işaret dilinde "Seni seviyorum." demek.

GB
190216

PIANIST |JenLisa|(yeniden düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin