11

1K 98 18
                                    


Güneş ay ile olan savaşa yenik düşerken gök kırmızı ve mora boyanmıştı. Alacakaranlık, belki de bizim için günün en güvenli vaktiydi*. Açık camdan giren tatlı meltem sarı saçlarını birbirine karıştırıyordu. Arada bir uçuşan saçlarını kulağının arkasına sıkıştırıyordu. Bakışları beni bulmuyor sadece dışarıyı seyrediyordu. Ben ise O'nun tam zıttıydım. Yola bakmıyor O'nu izliyordum. Kalabalık Seoul sokaklarından geçerken gürültüden rahatsız oluyordum. Ben sadece O'nun benim için atan kalp atışlarının sesini duymak istiyordum. Haketmiyordum ama istiyordum işte. Bakışlarını dışarıdan çekti ve yola bakmaya başladı. Kafasını arkaya yasladı ve gözlerini kapattı. Derin nefesler almaya başladı. Her nefes alışında inip kalkan göğsü orada uyuma isteğimi körüklüyordu. Hafifçe tebessüm etti. Ne düşündüğünü o kadar merak ediyordum ki...

Nereden geldiğini bilmediğim bir cesaret ile elimi koltuğun yanında bulunan ince elinin üstüne koydum. Tenlerimiz birbirine çarptığında oluşan elektriklenme vücudumu kıpraştırmıştı. Bu hissi sevmiştim. O'na dokunma hissini sevmiştim. Elinin üzerindeki ağırlığı hissettiği an kapalı olan gözlerini açarak bana bakmaya başladı. Erimiş çikolataları, benim siyah gözlerimi delip geçerken zaman kavramını yitirmiştim. Mekan kavramını da yitirmiş olmalıydım ki arkamızdan sinirle bağıran kornaların sesini duymamıştım bile. Hafifçe öksürerek boğazımı temizledim ve istemeyerek elimi çektim. İki elim sıkı sıkı direksiyonu tutarken ben de kendimi tutmaya çalışıyordum. Çünkü eğer elime sahip çıkamazsam bu sefer dokunduğum yer eli olmazdı. O ise kendini tutmaya tenezzül etmemiş yavaşça gülümsemişti. İzlemek istediğim tek manzara O'nun gülüşü falan olabilirdi.

Yirmi dakikalık kısa yolculuğumuz arabamı Chaeyoung'ın evine park etmemle son bulmuştu. Daha reşit olmadığı için burada Chaeyoung ile kalıyordu. Annesi çok küçükken ölmüş ve babası da O'nu terk edip gitmiş. Bu yüzden Lisa babasından nefret ediyormuş. Düşüncelerimle savaşırken Lisa'nın parmak uçlarıyla elime dokunduğunu hissettim. Kafamı çevirip O'na baktığımda utanıp elini geri çekti. Ama izin vermedim. İnce elini nazikçe tuttum. Koltuğumda yan dönüp eteğini sıktığı elini de avuçlarımın arasına hapsettim. Elleri ellerimdeydi. Utançla başını yere eğdi. Sağ elimi elinden ayırarak parmaklarımla hafifçe çenesini tuttum. İşaret parmağımdan destek alarak başını kaldırdım. Tüy gibi dokunuyordum. Sanki kırılgan bir şeymiş gibi. Sanki biraz sert davransam parçalara ayrılacakmış gibi. Büyük gözleri ile masumca bana bakıyordu. Dudakları hafif aralıktı. Gözlerinin içine bakarak yüzümü yüzüne yaklaştırdım. Burunlarımız birbirine değiyordu. Titrek nefesi dudaklarıma çarpıp soluklarıma karıştı. Sakin ol, diye mırıldandım içimden. Sakin ol ve sakın ani bir hareket yapma. Gözlerimi gözlerinden çektim ve yüz yüze olan temasımızı bozdum. Şaşırmıştı. Merakla ne yapacağımı bekliyordu. Sol yanağımı O'nun sol yanağına değdirdim. Yanağımı hafifçe sürttüm. Birkaç saniye bekledikten sonra başımı biraz yana çevirerek dudaklarımı alev alan yanağına bastırdım. Bekledim. Tepkisini merak ettim. Ama tek yaptığı hızlı hızlı nefes almak olmuştu. Kokusuyla sarhoş olacağımı anladığım an kendime gelmek için geri çekildim. Çikolatalarının odağına girdiğim an tebessüm ettim. Ama O hiçbir tepki vermeden bana bakıyordu. Korkmuştu. Korkutmuştum. Belki de bu kadar yaklaşmamalıydım O'na. Ama sonra gülümsedi. Kucağında duran sırt çantasınının kulbunu tek omzuna astı ve bana döndü. Parmaklarını birleştirdiği elini çenesine götürdü. Parmak uçlarıyla çenesine hafifçe vurup elini havaya savurdu*. Gözlerinde hapsolurken tebessüm ettim. Baş parmağımı göğsümün ortasına bastırdım*. Gülümsüyordu. Gülümsüyordum. Gülümsüyorduk. İlk harekete geçen O olmuştu. Sol elini havada salladı. Ben de karşılık olarak gülümsedim. Kokusuyla boyanmış arabayı yavaşça terk etti. Eve girene kadar arkasından baktım. Aptal aptal gülümsüyordum. Dışarıdan gören birisi beni deli falan sanabilirdi. Bir anda aklıma gelen şey ile koltuğumda zıpladım. Arka koltuğa uzandım. O görmesin diye kenara iliştirdiğim pembe hırkayı aldım. Bunu Lisa'ya vermemiştim. Çünkü öncesinde bu hırkayla halletmem gereken bir şey vardı...

*Alacakaranlık / Stephenie Meyer
*İngilizce işaret dilinde "Thank U/Teşekkür ederim."
*İngilizce işaret dilinde "It's fine/Sorun değil."

Olmadı sanki?

GB
190217

PIANIST |JenLisa|(yeniden düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin