19

925 96 46
                                    

Bilincim aydınlanmaya başlarken hava kararmaya başlamıştı. On üç gündür hastanedeydik ve hiçbir halt olmuyordu. Lisa uyanmamıştı. On üç gündür çikolatalarını görmüyordum. Tam on üç gündür. Çektiğim acıları kelimlerle tarif etmek imkansızdı. Günlerdir yemiyor veya içmiyordum. Bazen Jisoo unnie gelip zorla ağzıma bir şeyler sıkıştırıyordu. Zaten yediğimi de çıkartıyordum. O'nsuz bir damla su içmek haramdı bana. Hatta çektiğim havadaki oksijen bile günahtı. Ama sorun değildi. Ne de olsa cehenneme gidecektim. Tanrı'nın benden nefret ettiği kaçınılmaz bir gerçekti.

Omzuma dokunan parmaklar irkildim. Gözlerimle delip geçtiğim hastane odasının kapısından çektim bakışlarımı aniden soluma döndüm. Dönmem ile gördüğüm beden sinirlerimi bozmaya yetmişti. Chaeyoung, ensesinden toka ile tutturduğu ve hafiften elektriklenmiş turuncu saçları ile tamamen dağılmış görünüyordu. Gözleri ağlamaktan şişmiş ve kızarmıştı. Zaten beyaz olan ten rengi üç ton kadar daha açılmış kağıt gibi görünmesine sebep oluyordu. O böyleyse kim bilir ben nasıldım? On üç gündür bakmıyordum aynaya. Bakamazdım ki.

Görmek istediğim tek yüz O'nun bembeyaz pürüzsüz yüzüydü. Solumak istediğim tek şey O'nun kokusuydu. Dudaklarımın hareket etme amacı sadece O'nun dudaklarıydı.

"Ne istiyorsun?" Günlerdir konuşmamanın verdiği tecrübesizlik ile çatallaşmış olan sesim ile terslemiştim onu. Gözlerim onun gözlerinden başka her yerde dolanıyordu. Çünkü sadece O'nun çikolatalarını görmek istiyordum. Başkasının boş bakan aptal gözlerini değil.

Etrafı turlayan gözlerim en son Chaeyoung'ın kucağında durdu. Ellerinin arasındaki siyah şeyi fark ettiğimde gözlerimi onunkilere çıkardım. "Bak biliyorum benden nefret ediyorsun. Tabi benim de senden pek hoşlandığım söylenemez." Anlamsız konuşmasına son vermek amacına sözünü kestim. "Açık konuş!" İğnelememi görmezden gelmiş ve konuşmaya devam etmişti gözlerime bakarak. "O'na bir söz verdim. Bana eğer bir gün kendimi hastane odasının gerisinde beklerken bulursam bu defteri sana vermemi söylemişti."

Kucağındaki defteri kaldırmış ve bana vermişti. Bu Jongin ile kavga ederken yere düşürdüğü siyah kapaklı defterdi. Yani o gün hastaneye kaldırılacağını biliyor muydu? Ama bu nasıl mümkün olabilirdi ki? Hissetmiş miydi?

Havadaki ellerinde olan defteri elime aldım ve sıkıca kavradım. "Bana defteri asla okumamam gerektiğini söylemişti. Sadece sana vermemi söylemişti."

Aklıma takılan bir şey vardı. "İyi ama Lisa bayıldığında ve hastaneye geldiğinde bu defter elindeydi. Sen nereden buldun ki?" Chaeyoung gözlerini gözlerimden çekip O'nun olduğu odanın kapısına baktı. "Geldiği gün hemşireler üzerinden çıkan eşyaları bana verdiler ama be-." "Nasıl yani sana hastaneye geldiği ilk gün eşyalarını verdiler ve sen bana vermedin öyle mi?" Aniden hiddetlenmeme şaşırmamıştı. Sanırım insanlar artık alışmış olmalıydı. "Jennie bak ben san-." Daha fazla dinlemek istemiyordum. "Kes sesini!" Elini koluma koymuş ve sinir katsayımı daha da artırmıştı. "Jennie..." Derin bir nefes aldım ve kendimi konuşmaya zorladım. "Git!"

Gözlerimi kapatmış ve uzun bir süre boyunca açmamıştım. Açtığımda Chaeyoung gitmiş ve beni soğuk hastane koridorunda yalnız bıraktı. Karşımdaki mavi-beyaz duvarda sabitlenen bakışlarımı çekip siyah kapaklı deftere yoğunlaştırdım. Ellerim titrerken yavaşça defterin kapağını açtım. Kapağı açmamla karşıma çıkan pembe sayfalar şaşırmama neden oldu. Sayfaları pembe, kapağı siyahtı. Ah tam da O'ndan beklenilecek bir şeydi.

Pembe sayfaların üzerine yazılmış eğik el yazısı gözlerimin kamaşmasına neden oldu. O kadar güzel bir yazıydı ki bakmaya kıyamıyordum. Burnumu son kez çektim ve yazılanları büyük bir merak ve aynı zamanda da korku ile okumaya başladım.

"Sevgili Jennie,
Öncelikle seni her şeyden ve herkesten çok seviyorum sevgilim. Üzülmeni asla istemiyorum. Ben gittikten sonra çok ağlama olur mu? Lütfen...

Seni ilk gördüğümde piyano çalıyordun. Uzun parmaklarının tuşların arasındaki dansı nefesimin kesilmesine neden olmuştu. İşte ben sana o zaman tutulmuştum. Ama basit bir tutulma değildi bu. Bu bir Güneş tutulmasıydı. Sen güneştin. Ben de ay. Tutulmuştum işte sana. Ama her tutulma arkasından bir deprem getirir maalesef sevgilim. Üzgünüm Jennie. Üzgünüm sevgilim ama sanırım ben bu depremden sağ kurtulamayacağım.

Beni kıskandığın anlar geldi şu an aklıma. Gülümsememe engel olamıyorum sevgilim. O kadar büyüleyici oluyorsun ki sinirliyken. Sana tutulmamak imkansız. Ama sadece sen kıskanmadın bizim ilişkimizde Jennie. Ben de kıskandım seni. Ben de seni o aptal züppe Jongin'den kıskandım. Sizin hakkınızda yapılan haberleri okuduğum an ne kadar kahrolduğumu tahmin bile edemezsin. Benimle oynadığını sandım Jennie. Benimle sırf onun inadına birlikte olduğunu sandım. Kalbim duracak sandım sevgilim. Kalbim duracak sandım.

Bu hastalık ikinizin önceden bir ilişkisi olduğunu öğrenmemle başladı. Beni gündem güne bitirdi. Doktorlar sürekli üzülmemem gerektiğini söylese de ben seni onunla düşünmeden duramadım. Bu beni kahretti sevgilim. Bu beni mahvetti.

Beni ilk öptüğün anı asla unutmayacağım sevgilim. Dünya donmuş, zaman durmuştu. Sadece ikimiz vardık. Sadece sen ve ben. Dudaklarını dudaklarımın üzerine kapayıp yavaşça bastırdığın o anı asla unutmayacağım.

Şu an tuzlu su göz pınarlarımdan taşmak üzereyken yazıyorum sana. Ama umarım yanlışlıkla yaşlardan bir tanesi yer çekimine karşı koyamayıp kağıda damlamaz. Umarım kalbime düşer gözümdeki gözyaşı. Belki kalbime düşerse ismini siler. Ama senin adın kalbime mürekkeple değil, kanım ile kazındı.

Seni çok seviyorum sevgilim. Lütfen benden sonra yaşamına devam et. Sakın beni düşünme. Ve şey. Sevgilim üzerimi örter misin pembe hırkamla? Çünkü burası çok soğuk...

KIM LaLisa"

Şu sıralar psikolojik olarak çöküş yaşıyorum. Yardım edin bana ):

GB
190409

PIANIST |JenLisa|(yeniden düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin