Bölüm 18 / İzler

1.9K 215 102
                                    

Şiddetle, aşırı bir istekle, hatta kafanıza silah dayayarak zorla dinlettiğim parçamız; Lauren Aquilina – Sinners.

Bu bölüm çıldıracağınızı garanti veriyorum.

İyi okumalar!

***

“Sevmek acı çekmektir, sevmemek ölmek.”

-Aristo

 

 

“Günaydın James!” ben merdivenlerden inerken sesim mutfağa benden önce ulaşmıştı.

“Günaydın hayatım.”

Sesi her zamanki gibi sakin, dingin ve huzur vericiydi. James’in yanındayken hep böyle hissediyordum; o huzurlu bir liman gibiydi. Benim onu korumama gerek yoktu, o ikimizi de koruyacak kadar güçlüydü. Hayatımda hiçbir şeye endişelenmem gerekmiyordu böylece.

Mutfaktan girdiğim anda gözden gelemeyeceğim kadar yoğun yemek kokuları burnuma doldu. James’in krep yaptığını tahmin etmek, pek de yanlış olmazdı sanırım.

“Hmm, neler pişiyor burada?” diye mırıldandım, ona arkasından sarılarak. Sağ kolundaki kaşık ile tavadaki şeyin pişip pişmediğin kontrol ediyordu. Her hareketiyle kolundaki kaslar geriliyor, gevşiyordu.

“Ama sen bana bu kadar yakın durursan…” diye fısıldadı, “bu krep pişmez.”

“Umurumda gibi görünüyor mu?” dedim kıkırdayarak.

“Cassie,” dedi hırıltıyla karışık bir nefes vererek. Onu gerçekten zorladığımı düşündüğüm için geri çekildim, ama o tavayı bıraktı ve bileğimden tutup beni tekrar kendine çevirdi.

Yarım yamalak gülümsedim.

Birbirine hiç doyamayan çiftlerdendik. Ne zaman onu öpsem ilk öpücüğüm gibi hissederdim. Bu yüzden, bana eğildiğinde midemde uçuşan kelebekleri engelleyemedim.

Dudaklarımız buluştu, James’in yumuşak dudakları benimkilere baskı uyguladığında, kendiliğinden açıldılar. James küçük adımlar atmaya başladığında kalçamın masaya değdiğini hissettim. Boyum zaten onunkinin yanında kısa kalıyordu, bu yüzden ona yetişebilmek için masaya çıktım. Ocaktan yanık kokuları gelmeye başlamıştı ki bu yaptığı krepin boşa gittiğini gösteriyordu. İkimiz de umursamadık. Bunun yerine iki yanında kalan bacaklarımı beline doladım ve onu olabildikçe yakınıma çektim.

Onu öpmek dünyadaki en güzel şeydi; sıcaklığını hissetmek, kalp atışlarını duymak, hızlanan nefesini takip etmek ve ela gözlerinin kararmasını izlemek.

“Seni seviyorum,” dedim ayrıldığımızda. Nefes nefeseydim.

James, dondu kaldı. Sanki ten rengi beyazlaşmıştı. Çevreye baktığımda mutfağın da rengini kaybettiğini gördüm. Büyük bir korkuyla olanları izlerken kulaklarım uğuldamaya başlamıştı bile.

“James?” sesim, sanki üç oda öteden yankılanıyormuş gibi gelmişti bana. Görüntüler yamulmaya, kararmaya ve bozulmaya başladı. James hiç hareket etmiyor, sadece bana bakıyordu ve kaskatı kesilmişti.

Sevme,” dedi James. Sesi yükselip alçalıyordu. Teni sopsoğuktu. Söylediği sözler, sanki mümkünmüş gibi, mutfağın içinde yankılanmaya devam etti ve görüntüler kararıp, yamulmaya deva ederken James alev aldı.

Teni yanıyordu.

Çığlık attım ama kendi çığlığımı bile duyamadım. James’in sadece teni alev aldı ama o etkilenmiş gibi görünmüyordu. Parlamaya başladı, alevler teninde gözüküyor ama yok etmiyordu. Sanki onlar… bir kabuğu yakıyordu.

Kara KediHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin