''Biliyorsun, dudaklarımın bir okyanus kadar senin derinine ineceğini. Keşfetmeme neden izin vermiyorsun, hiç kimsenin giremediği saklı cennetine? Yapma, yapma. Gün geçtikçe senden uzaklaşmama izin verme. Cehenneminin yokluğu bile beni okyanusunda boğmaya yetiyor. Sana muhtaç olduğumu göremiyor musun? Yoksa görmek mi istemiyorsun? Bilmiyorum, cevabını anımsayamadığım sorularının bir lüzumu yok ama yine de sormak istiyorum. Beni seviyor musun? Yoksa sadece her gece sığınacağın bir liman gibi mi görüyorsun beni? Yapma, söyleme, bilmek istemiyorum. Çünkü bu liman çoktan alev aldı.''
Elinde ki gitarın tellerine yoğun bir güçle vurgu yapmayı kestiğinde yazdığı sözleri tekrarlıyordu dudakları. Nakaratı çoktan geçmiş olmasına rağmen yüksek tona çıkıyor, bariton sesi daha da yankılanıyordu ince duvarlarda. Sesine tezat oluşturabilecek bir yumuşaklıkta fısıldadı şarkının sonlarında. ''Çünkü bu liman, çoktan alev aldı.'' Gitarı elinden bıraktığında canlı olarak yaptığı görüşmeye tekrar odaklanmıştı. ''Dostum, günden güne şarkıların daha da hüzünlü bir hal alıyor. Amerika'nın havası sana pek bir yaramamış görünüyor, yoksa çoktan âşık mı oldun?'' Chanyeol yeniden ahmaklığını konuşturuyordu. ''Dostum, sana yaptığım besteleri bir daha dinletmeyeceğim.''
Sesi kararlı çıkmasına rağmen zihni donuktu. Gerçekten yaptığı besteler hüzünleniyor muydu? Elini havaya kaldırarak, ona bir selam gönderdi.
''Dur, Sehun! Henüz kapatmadan sana bir şey sormam gerekiyor.'' Başını aşağıya indirdiğinde konuşmasına devam ederken duraksadı, tedirgin oluyordu.
''Kore'ye dönmeni sağlayacağın birini tanıyorum. Orada çok fazla insan ile ilişki yaşamış olsan da, hayallerinde ki kişiyi buldum. Bir barda sahne alıyor, vücudunu sergiliyor fakat kesinlikle o, el değmemiş. İnsanların ona olan bakışlarına şahit olunca, gözlerinde ki hüznü görüyorum onun, Sehun. Senin için yeni birini buldum. O kurtarılmaya aç, sen ise kurtarmaya.''
Derin bir nefes alarak camın aralığından esen rüzgârla irkildi. '' Henüz burada ki kız ile işimi bitirmedim. Ona bunu ödetmeliyim, onu cezalandırmalıyım. Kendi yöntemlerim ile.'' Gözlerinin içini koyu bir hırs büründüğünde görüşmenin sonuna geldiğini fark ederek, kapattı. Hayatını mahveden kızı bulmalıydı. Onu bulduğumda ondan çaldığı paraları ona tek tek ödetmeden buradan gitmeyecekti. Ama bunun öncesinde bestelerini gözden geçirmeliydi. Siyah kaplamalı defteri eline aldığımda, yazılı olan tarihlerin altında ki sözlere baktı.
'Kurtlar ulumaya başladığında yeryüzü tamamen sarsılır, içinde ki canavarın gözleri, alev topuna çevrilir, seslerin karmaşıklığı kafayı dağıtır ve o gece benliğin tamamen silinir hayattan. Bu gece, bu gece içimde ki canavarı keşfedeceksin.'
Amerika'da geçirdiği günlerin ardından kendini bulduğu boşluktan ruhunu atmıştı o.
''Belki de sert bir içki gibiydi aşk, bedenini ele geçiriyor ve hareketlerini kestiremiyorsun. Daha sonra da dilediğince hissediyorsun mutluluğu, huzuru. Ama bu rüya bozulduğunda geri de sadece hüzün dolu bir baş ağrısı. İçkinin yanında ne gider biliyor musun? Belki de dudakların, beni bu rüyaya bağlayacak dudakların. Ve o keskin kokun, işte bu viski tadında.''
Kelimelerim gittikçe daha yoğun, daha sert bir hale bürünürken gözüne takılan tarihe baktı.
''Titrekçe yaklaşırken nefesin ruhumu okşuyor, yavaş adımlarla ilerliyorsun kalbime. Gözlerinin derinliklerinde kayboluyor ruhum. Kaçak bir aşk kuruyor orada, her gece parçalara bölünüyor yavaştan. Dudaklarım kuruyor, ruhundan bir parça içmek istiyor nefsim. İstediklerimi yapamıyorum, neden mi? Yoksun yanımda, ne sana muhtaçlığıma son verebiliyorum ne de bana yaşattığın acıya. Kalbimi yıkık dökük bir harabeye çevirdin ama acıtmaya hala devam ediyorsun. Geriden kalan külleri üfleyip, alevlendirme. Çünkü ufak bir kıvılcım, ruhumu yok etmeye yetecek kadar güçlü.''
Dudakları sözlere eşlik ettiğinde duraksadı, onunla karşılaştıktan bir ay sonra yazılmıştı ve ona ait bende oluşan tek duygu; intikamdı. Bir kız ilk defa ondan yüklü bir miktarda para kaçırmıştı ve Sehun beş parasız hissediyordu.
Dudaklarında oluşan titreme, hırsın sembolü iken defterin sonlarına doğru olan şarkının nakaratına takıldı gözleri.
''Bazen öldüğümü düşünüyorum, çelik kaplamalı kalbini hiçe sayarak. Bazen ise ateşinle büyüleniyor benliğim, çelik kalbini eritecek kadar. Sana bir adım attığımda benden kaçışını izliyorum, gözlerim kan çanağına dönene kadar. Ardından bir damla yaş dökülüyor ruhumdan, sonra ise basitçe yok oluşumu izliyorum. Senin gözlerinin içerisine bakarak, yol oluyorum. Zamanla ama sensiz bir hiçlikle.''
Bunları hangi ruh hali ile yazdığını merak ediyordu doğrusu ama şimdi bunu düşünmek için çok geçti. Yatağına ilerleyerek uzandı, mavi ile boyanmış tavana baktı.
Mavinin özgürlüğü bile yetmiyordu ona. O, maviye hapsolmuş bir siyahtı. Siyah bile değildi aslında. Silik bir griydi. Ve hiç bu kadar, yok olduğunun farkında değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I'M YOUR SLAVE ☯
Fanfiction''Piyon? Ah, evet.'' Luhan gülümseyerek ayağa kalktı ve onun önüne geçti. Omuzlarından tutup, parmak uçlarında havalanarak onun dudaklarını dudaklarına bastırdı. ''Her oyunun sonunda, bütün satranç taşları aynı kutuya konulur. Hayatta budur, nasıl b...