Sehun, gece uçuşunu yaptıktan sonra direk olarak ofise gitmişti. Uyanık kalmak için sekiz bardak kahve içmişti. Ama onu anca idare edebilmişti. Uyukladığını gören Wufan toplantıda onun kolunu, dirseğiyle dürtüp, onu uyandırdığında şaşkınca etrafına bakındı. Toplantıdaydı ve kahretsin ki elinde ki kâğıtta yazılanlardan hiçbir şey anlamıyordu.
'Eğer böyle olacağını bilseydim Luhan'ın içine boşalmazdım. Eve döndüğümde deliğini parçalara ayıracağım Luhan.' Kendince söylenerek Wufan'ın toplantıyı bitirmesiyle odadan ilk çıkan o olmuştu. Kendini odasına atıp, deri siyah koltuğuna uzandı. Kapının açılış sesiyle gözlerini kapıdan giren Wufan'a sabitledi.
''Sakın tek kelime etme çoksa o güzel yüzünü dağıtırım.'' Sinirini Wufan'dan çıkartacaktı ama bu mümkün değildi çünkü ona ihtiyacı vardı. ''Tamam, konuş.''
''Demek bana ihtiyacın olduğunu kavradın. Tanrı aşkına OH Sehun. Bir karpuz için Japonya'ya mı gittin? Hangi bir salak bunu yapar ki?'' Wufan kahkaha atmaya başladığında Sehun sinirini kendine sakladı.
''Gülme. Yixing'i hamile bırakırsan sende bunu yapardın. Ve gerçekten uykusuzum. Hiç değilse yemeğe uykumu almış bir şekilde gideyim.''
Wufan'ın gülüşü solduğunda dudaklarından 'hm'lama sesi duyulduğunda Sehun gözlerini kapattı. Güzelce uyumalı ve babasıyla yüzleşmeliydi. Babasının karşısına en son Luhan ile çıktığında ona burs verdiğini ve onun lise öğrencisi olduğunu söyleyerek çıkmıştı.
Şimdide, onun müstakbel eşi olduğunu ayrıca Sehun'un tohumlarından meydana gelen bir bebeği olduğunu söyleyerek çıkacaktı. Gerçekten Wufan'ın oluşu bu hususta gerçekten ona yardımcı olacaktı çünkü babası Wufan'ın sözünü dinliyordu. Çok geçmeden oracıkta uyuyakalmıştı.
...
''Aç kapıyı Luhan!'' Sehun on dakikadır onu içeriye almayan Luhan'a dil döküyordu.
''Bana söz ver, bana kızmayacaksın.'' Luhan'ın kıkırdayan sesini duyduğunda daha da sinirlenmişti ama ona nasıl kızabilirdi ki?
''Aç şu lanet kapıyı. Geç kalacağız.'' Sehun son kez söylediğinde Luhan kapıyı açarak içeriye sinirlice giren Sehun'u görünce geriye çekildi.
Sehun onun üzerine yürüdüğünde aklına gelen fikirle karnını tutarak acıyla yüzünü buruşturdu. ''Ah.'' Sehun, küçükten gelen acı dolu inlemeyle sinirini unutup onun yanına geldi ve onu koltuğa oturttu.
''Ne oldu bebeğim?'' Luhan, Sehun'un elini tutup tişörtünün altına soktu ve karnında sabitledi. ''Bebeğimiz tekme attı. Sanırım annesine kızdığın için sana kızıyor.'' Luhan sevimlice söylediğinde Sehun tüm sinirinin uçtuğunu hissetti.
''Beni kandırıyorsun!'' Sehun sesini yükselterek yalancı bir kızgınlıkla ona kızdı.
''Seni kandırmıyorum, benim sevgilim kolayca inanıyor sadece o kadar.'' Luhan onun dudağına öpücük kondurarak onun kucağına oturdu. ''Zamanımız var mı? Kocama teşekkür etmek istiyorum.'' Sehun'un gözleri bir anlığına parlasa da geriye söndü. ''Üzgünüm bebeğim, yemeğe geç kalıyoruz. Çabucak hazırlanmalıyız. Ama bu gece teşekkürünü kabul edeceğim.''
İkisi de keyiflice gülümsediğinde Luhan belini tutarak onun kucağından kalkıp, Sehun ile paylaştığı odalarına ilerledi. Sehun'da elbette peşinden geliyordu ve yarı yolda gömleğinin düğmelerini çözmüştü. Luhan kocasına temiz ve ütülü giysilerden ve yatağın üzerine bıraktı. Yarı çözülmüş gömleğin düğmelerinin hepsini çözdüğünde gömleği Sehun'un üzerinden çıkardı. Onun çıplak göğsünde ki dövmede gezdirdi yumuşak ve minik parmaklarını.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I'M YOUR SLAVE ☯
Fanfiction''Piyon? Ah, evet.'' Luhan gülümseyerek ayağa kalktı ve onun önüne geçti. Omuzlarından tutup, parmak uçlarında havalanarak onun dudaklarını dudaklarına bastırdı. ''Her oyunun sonunda, bütün satranç taşları aynı kutuya konulur. Hayatta budur, nasıl b...