‘’ Kelimelerin tükendiğinde boşlukları doldurmak için ne yaparsın? Belki de sadece sıkıca sarılmak istersin. Nerede kolların? Nerede beni saracak kolların? Nerede kelimelerim? Daha doğrusu, nerede hislerim? Bende, bana ait hiçbir şey yok. Hepsi sen olmuş. Fakat sen neredesin?’’
Chanhyun, diline dolanan sözleri tekrarlıyordu başa sarıp. Bu sözler gibi onunda kelimeleri tükenmişti, boşlukları nasıl dolduracaktı? Hisleri, kalbinde açılan boşluğu nasıl dolduracaktı? Uzandığı yatağında ki yastığını kollarının arasına alarak sıkıca sarıldı. Böyle mi hissettirecekti, Nam’a sarılmak?
Başını yastığa yavaşça sürttü, böyle mi hissettirecekti Nam’ın göğsünde yanaklarını gezdirmek? Onun kalp atışlarını dinlemek? Şu an, cansız bir yastığın kalp atışlarını duymak isteyecek kadar çaresizdi. Aslında Nam’dan farkı yoktu, ikisi de cansızdı onun için. Aklına okulda ki hayali geldiğinde avucuna aldı yastığın kenarlarını ve parmakları beyazlayana kadar sıktı. ‘’Nefret ediyorum.’’
Yataktan kalkarak yastığın iki yanından tutarak içinde ki tüyleri dışarıya çıkartacak kadar yırtmıştı. Ayağa kalkarak yatağında zıplamaya başladığında tüm tüyleri yatağına ve odanın her yerine dökmüştü. Tüm tüyler zeminin üzerinde yerini aldığında zıplamayı kesti ve kendini yatağına bıraktı. Neden biri onun kalbini bu denli hızlı attırıyordu?
Elini kalbine doğru götürdüğünde gözlerini kapattı, kalbi sıkışıyordu. Acı veriyordu, demek âşık olmak acı vericiydi? Daha da kötüsü, Nam’a âşık olmak daha acı vericiydi. Tüm geceyi, yatağında Nam’ı düşünerek geçirmişti. Tabii ertesi sabah okula geç kalmıştı.
…
‘’Bu gözlerinin hali ne? Şu saçlara bak.’’ Yifan elini Chanhyun’un saçlarına geçirerek dağılmış saçları iyice dağıttığında Chanhyun tepkisizce camdan dışarıya bakmaya başladı.
‘’İki gün sonra Japonya gezisi varmış, her şey ayarlanmış ve yalnızca üç gün geçirecekmişiz.’’ Yifan sinirle ayağını sıranın metal kısmına vurdu. ‘’Üç gün mü? Üç gün Sehan’ı göremediğim için deliririm.’’
‘’Neden ağzından kardeşimin ismi çıkıyor, Fan?’’ Nam elleri cebinde sınıfa giriş yaptığında henüz ders zili çalmamıştı. Sorgular gibi Yifan’ın gözlerine bakıyordu. ‘’Sadece… ah! Senden nefret ediyorum, nefret. Sevgilimle görüşmeme engel oluyorsun, şimdi de onun adını özgürce söyleyemiyorum?’’
‘’Onun adını ağzına alma.’’ Nam gözlerini kısarak ona meydan okuduğunda Yifan kahkaha attı. ‘’Almam bir daha, zaten Sehan’da ona sevgilim demem için ısrar ediyordu. Sehan yok, sevgilim var.’’ Nam onun alaycı tavrına sadece göz devirmekle yetinmişti, devrilen gözler camdan dışarıya bakan Chanhyun’da takılı kaldı.
‘’Geziye geliyorsun değil mi? Listede adını gördüm.’’ Yifan sorduğunda Nam aklına dolan düşüncelerle sırıtarak cevap verdi. ‘’Tam puan almışım ve o geziye gelmeyecek miyim? Geleceğim tabii ki.’’ Yifan aldığı cevaptan memnun olarak Chanhyun’a döndü. ‘’Sen?’’
‘’Gelmeyeceğim.’’ Cevap basit, samimiyetsiz ve soğuktu. Bakışlarını yana çevirerek Nam’ın afallamış yüzüne bakarak ayağa kalktı. Sırasından ayrılmak üzereyken Nam onun kızarmış gözlerini fark ettiğinde sinirlenmeye başlıyordu.
Gözleri kızarmıştı. Üç seçenek vardı:
1-Ağlamıştı.
2. Uykusuzdu.
3. Uyuşturucu kullanıyordu.
Nam, aklında ki üçüncü seçeneği elediğinde geriye iki seçenek kalmıştı. Tüm gece ağlayarak uykusuz kalmıştı, bu seçenek düşüncelerinin içine yeni dâhil edilmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I'M YOUR SLAVE ☯
Fanfiction''Piyon? Ah, evet.'' Luhan gülümseyerek ayağa kalktı ve onun önüne geçti. Omuzlarından tutup, parmak uçlarında havalanarak onun dudaklarını dudaklarına bastırdı. ''Her oyunun sonunda, bütün satranç taşları aynı kutuya konulur. Hayatta budur, nasıl b...