17

12.2K 664 194
                                    

’Hyung, Luhan sence de biraz tuhaf davranmıyor mu?’’ Wufan başını evraklardan kaldırıp, kardeşini dinliyormuş gibi yaptı.

‘’Tuhaf? Hayır, hala eski Luhan.’’ Sehun buna inanmamıştı. Konuşmalarının ardından bir hafta geçmişti. Luhan ile görüştüğü, konuştuğu tek zaman dilimi, ona acıyı hissettirdiği odasıydı. Ve Luhan, inlemiyordu bile.

Ve ilk defa Sehun, zevk almıyordu. Aklına dolan, Luhan'ın konuşmaları onu tamamen altüst etmişti. Sadece düşünüyordu, belki de tüm zincirleri kırıp, bir kez daha birine güvenebilirdi. Bu kişinin Luhan olması gerekiyordu çünkü Sehun, Luhan’dan başkasını düşünemiyordu.

‘’Ben odamda olacağım, Luhan geldiğinde ona odamda olduğumu söylemeni istiyorum.’’ Wufan belli belirsiz kafasını sallayıp onu onayladı.

Sehun odasına çıktığında, yatağının altında ki kutuyu, sırlarıyla dolu olan kutuyu gün yüzüne çıkardı. Luhan’ın dediği gibi, sırlarını gün yüzüne çıkarmalı ve onlardan kaçmamalıydı. Artık yüzleşme zamanı gelmişti. Kölelerinin hakkında bilgi sahibi olan  defteri açıp, gülümsedi.

Birçok kölesi vardı ve şu an sadece Luhan ile birlikte oluyordu. Parmakları sararmış kağıda ulaşıp, tekrar gülümsedi. Kâğıdın yırtılma sesi kulaklarına dolduğunda aldığı zevkle diğer sayfaları da yırtmaya başladı. Defterin kopuk sayfalarını demirden olan kutuya koydu. Böylece onları yaktığı zaman odası alev almayacaktı.

Son kağıt parçasına gitti parmakları, önce sayfada ki kölesinin fotoğrafını okşadı. ‘’Özür dilerim, Minseok. Daha fazla gücüm kalmadı. Daha fazla kaçmaya gücüm kalmadı. Hak ettiğim yer, senin yanın. Ama gelemiyorum, korkuyorum. Sevgimin katili olmaktan korkuyorum, Minseok. Her şeyden korkuyorum. İnsanlara acı çektiriyorum ama asıl acı çeken benim. Canım yanıyor. Daha fazla dayanamıyorum. İzin ver, izin ver kendime yeni bir hayat kurayım. Affet beni. Affet beni sevgilim.’’

Parmakları hareket ettiğinde yavaştan alarak kâğıdı yırttı. Kâğıdı elinde buruşturup, metal kabın içerisine koydu. Cebinden çakmağını çıkardığında, kâğıt parçaların alev almasını sağladı.

‘’Affet beni… senin yanına gelmeye cesaretim yok. Senin yanına gelemeyecek kadar korkuyorum. Lütfen, çık artık rüyalarımdan. Bana verdiğin sözü tuttun. Rüyalarım da bile sen varsın. Ama artık rüyalarımdan çıkma vaktin gelmedi mi? Biliyorum, tutamadım sözlerimi.’’

Alev alan kağıtlarda geçmişi vardı. Sırları vardı ve Sehun şu an geçmişini de küle döndürüyordu. Yanında kimse yoktu. O, en başından beri yalnızdı. Yalnız kalmaya da devam edecekti. Elini alevlere uzattı. Sanki, alevler arasından çıkarabilecekti onu. Onu kurtarmaya çalışabilecekti. Bu mümkün değildi, geçmişi ve sırları artık onu rahatsız edemeyecek kadar uzağa gidiyordu. Artık Sehun, özgür kalacaktı.

Fotoğraf makinesinde ki fotoğrafları tek tek silmeye başladı. Minseok’un gülümseyen fotoğrafını gördüğünde ince parmakları, fotoğrafı okşamak için can atıyordu ve Sehun yenik düşerek fotoğrafı okşadı.

Geçmişte ki güzel günler aklına dolduğunda gözyaşları damla damla düşüyordu yanaklarına. Sehun ağlıyordu. O, insanların imrenerek baktığı zengin, güçlü ve korkusuz Sehun sadece bir fotoğrafa bakarak ağlıyordu. O sıradan bir fotoğraf değildi. O fotoğraf Minseok’a aitti.

‘’Özür dilerim, sevgilim. Direnemedim. Sen, ikimiz için savaşırken ben kaçtım. Direnemedim. Çünkü ikimizde biliyorduk, sevmenin ne kadar acı dolu olduğunu.’’

Dudakları kıvrılarak gülümsediğinde, kalbinin acıdığını hissetti. ‘’Bakma gülümsediğime. Sen yokken gülümsediğimi sanma. Gülümsediğimde, kimse anlamıyor yalan olduğunu. Ama Luhan senin gibi. Beni tanımak istiyor, beni yargılamadan tanımak istiyor Min. Ona kendimi tanıtmak istiyorum. Ona güvenmek istiyorum. Beni artık bırakabilir misin? Esir aldığın ruhumu bana geri verebilir misin?’’

I'M YOUR SLAVE ☯Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin