Emri Vaki

2.1K 168 219
                                    



15 yaşındaki biri ne kadar ilerisini hayal edebilirse o kadar ...


Kafamda onlarca soru vardı. Dalgın dalgın bakınıyordum etrafa öylece . Bir boşluk vardı içimde ,dolmayan.doldurulması mümkün olmayan. Kalp atışım ritmini yitirse de, bilmiyordum nedenini. Hani bazen olur ya kötü bir şey olacağını hissedersiniz, ama çoğu kez olmaz . Ancak bu kez kesin bir hissiyat vardı içimde . Bu yüzden kendimi hazırlamalıydım olacak olanlara .

Asansörden indim. Artık evimin uzun ve geniş kapısının önündeyim. Onca yıl yurt dışında kaldıktan sonra geri dönmek duygulandırmıştı beni. Neyse ki artık Türkiye'deydim, ikinci üniversitemi de bitirmiştim. Özlemiştim ülkemin havasını ,suyunu,insanını. Ailemi de çok özlemiştim. En çok onları zaten ... Onlarda beni özlemiş olmalı ki, arayıp "Hemen Türkiye'ye gel" demişlerdi. Ama neden bu kadar ısrarcı olduklarını anlamlandıramamıştım. Bir de evden gelen klasik müzik seslerini. Kapıyı açmamla, kapı eşiğine takılıp düşmem bir oldu. Sanırım Hoş geldin hediyem idi bu.Kafamı kaldırdığımda Tom ve Jerry deki, Tom'dan daha acınası haldeydim. Herkes bana bakıyordu, aşağılayıcı gözlerle. Annemler hoş geldin partisi yapıyor sandım. Ama anlamadığım şey şu ki, kimseyi tanımıyordum. Annem yanıma geldi. Elini uzattı ve kaldırdı beni. Böylelikle insanların yüzündeki alaycı bakış dağıldı. "Hemen giy ve aşağı in" dedi elindeki elbiseyi elime tutuştururken annem. Sanki hiç özlememişti beni. Merhaba bile demedi. Üzüldüm... Beklediğim bu değildi . Tamam , annem öyle pek sevmez sarılıp öpmeyi ama bu kadarını da düşünememiştim. On beş dakika sonra elbiseyi giyip merdivenlerden aşağı inerken asansörde hissettiklerim hala içimde bir yerlerde huzursuzluk veriyordu bana . Hala neler olduğunu anlayamamış bir halde ayak uydurmaya çalışıyordum onlara . Merdivenlerden ağır adımlarla inerken ,annem seslendi . "Kızım gel. Bize katıl hadi. Yemek yiyelim." onaylarcasına başımı salladım, hala tüm bu olanlara anlam veremesem de. Büyük bir belirsizlikle masaya doğru ilerledim.

"Peki." Dedikten sonra boş sandalyelerden birine oturacaktım ki, bir el uzanıp sandalyemi çekti.

Arkamı döndüğümde bir çift yeşil göz ile karşılaştım. Derin derin bana bakıyordu. Dağınık saçları ve keskin yüz hatları muazzam bir uyum içindeydi . Gittikçe ilginçleşiyordu bu durum , zira onun gözlerinin derinliklerindeki öfkeyi görmek olağandı .

Yanımda oturan anneme bakıp,
"Neler oluyor burada?"

Bunun bir hoş geldin partisi olmadığını anlamak için bir kaç ciddi yüzle karşılamam yeterli olmuştu.

"Birazdan anlarsın." demesiyle cümlelerimi kestirip atması bir oldu .

Masanın karşısında oturan, isminin Sinan olduğunu az önce öğrendiğim , saçlarına aklar düşmüş adam adam ayağa kalktı.

"Bugün ki, buraya sizi davet etme nedenimiz ; Haziran Aktaş ve oğlum Savaş Vural'ın evlilik haberini herkese duyurmak ve mutluluğumuzu arttırmak adına paylaşmak ..."

Bu duyduğum sözler, içimde küçük çaplı bir depreme sebep oldu. Evlilik kararı mı?Kim verdi o kararı? Ayrıca Savaş kim? Neyse kimse kim. Bahsettiği Haziran'ın ben olmadığıma eminim. Diye düşündükten sonra etrafıma bakındım ve benden başka HAZİRAN AKTAŞ olmadığını anladım.Ne çirkin bir karmadır bu böyle.

Ayağa kalktım ve muhafaza ettiğim saygımı hiç çekinmeden yüksek sesle çarçur ettim.

"Söylediğiniz kelimelerin tek hecesini bile anlamadım. Yapmaya çalıştığınız şey bir şakaysa hiç komik değil. Kim olduğunu bile bilmediğim biriyle evlenmeyeceğim asla."

KÖTÜ ŞANSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin