6

9.2K 877 181
                                    

Medya: Mektuptaki Kadıköy iskelesini gösteren kartpostal.

10 Ekim 1960

Çavreşamın*,

Seni sevmenin dili varsa o da bana öğrettiğindir, sana öğrettiğimdir. Öğrettiklerini unutmam için erken daha. Unutmayacağım da, çünkü senin ilk defterinin içine yazdım hatırladığım bütün sözleri.

Çocukça diyeceksin belki ama oduncu Arif Amca'ya uğruyorum sık sık. Tekrar ediyorum onları. Gülüyor bana. Belli ki söyleyemiyorum tam. Ama aldırış etmiyorum. Sanki o cümleleri tam sökebilsem, o sözler öğrettiğin gibi bir kere dudaklarımdan dökülüverse sihirli bir hayal aleminden geçip yanına varabileceğim. Dilediğimce uyuyabileceğim kucağında, koklayabileceğim tenini...

Rakı sofralarında Melahat Abla'ya durmadan seni anlatıyorum diye Sinan burun kıvırıyor artık. Tahir olmak da ayıp degil Zühre olmak da hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil**, diye dilleniyor sağ olsun Melehat Abla. O da olmasa halimden kim anlar ki!

Bir de vapur var. Fırsat buldukça binip martıları izliyorum. Onları simitle beslerken ibadet eder gibi hissediyorum. Onlar doluştukça simit parçacağının etrafında, ben bir adım daha yaklaşıyor gibiyim sana. Önceleri varlığından haberdar olmadığım İskele Camii'ye ne demeli! Biliyorum güleceksin bana. O kadar ısrar ettin de bir kere olsun içine girmediğim camiinin imamıyla yoldaş olacaktım az kalsın! Sinanlar beni gördüklerinde softa, hocaefendi hazretleri diye takılıp durdular uzun süre. Ama artık hiç birinin ahlak, hiç birinin erdemi doğru gelmiyor bana. Seni bana yar etmeyenler onlar değil mi!

Ah be kara gözlüm! Beni benden aldın!

Evlenmiş midir diye kendi kendimi yiyordum. Şu satırları yazarken beni görmelisin. Eminönü'ne bayramlık almaya çıkmış mektep çocukları gibiyim. Tebessüm değil yüzümdeki, büyükçe bir gülümseme. Bir de dibimde olduğunu hayal ediyorum da bir yandan seni öpüp diğer yandan da kahkahalarla dans ederdim herhalde. Görenler ne düşünürlerse düşünsün, umrumda değil.

Ben seni seviyorum.

Bin kez daha söylerim, on binlerce kez daha.

Seni seviyorum.
                                                     K. Süreyya

Derkenar: Sana Kerem ile Aslı kitabıyla bir de Kadıköy'ü gösteren bir kartpostal gönderiyorum. Sadece mektup yazıp okumakla zinde tutulmaz öğrettiğim dil. Daha bana yazacağın çok mektup var. Oku da kelimelerinle de olsa yanımda var ol.

-

Kerem, mektubu zarfa katlayıp koyduğunda artık babasının ne anlatmaya çabaladığını biliyordu. Göğsünde koca bir delik oluşmuştu. Bembeyaz acıtmayan, hafif ışıklarla cereyan yapan bir koca delik. Sandalyesinin arkasına gerinirken birden bir gürültü koptu aşağıda. Sandalyesini itip dışarı çıktı.

- Baba! Sen misin?

---

* Çavreșa min, Kürtçe, "kara gözlüm"

** Nazım Hikmet, Tahirle Zühre Meselesi 

Biraz Daha YaşamakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin