Günün ikinci bölümü, kontrol etmeden atacağım, dilerim beğenirsiniz.
- İşte akşam yemeğiniz Kenan Bey!
Ali İhsan, İsmail Hoca'nın pişirip bir tepsiye koyduğu yemekleri getirdiği gibi bahçedeki divana uzanmış Kenan Süreyya'nın hemen dibindeki sandalyeye oturdu ve dizlerinin üzerine yerleştirdi. Kaşığı ve çatalı birbirinden ayırırken İsmail Hoca başını mutfak penceresinden çıkarıp seslendi:
- Kenan oğlum, bu akşam o yemekleri bitireceksin. Dün akşam ağzına lokma koymadı bu arkadaşın.
Kenan Süreyya, merakla Ali İhsan'a baktı, ne yaptığını anlamaya çalışıyordu.
- Ali, ellerimi kullanmakta sıkıntı çekmiyorum.
- Ben yedireyim, ne olacak!
Gülerek sevgilisinin kucağındaki tepsiye uzanıp elinden aldı:
- Yok artık Ali! Hadi sen de İsmail Hoca'ya eşlik et. Ben lazım olursa çağırırm seni.
- Dün yememişsin.
- Sen yoktun.
İsmail Hoca ağır aksak adımlarla merdivenlerden inerken tebessümle ikisi arasındaki samimi muhabbeti seyrediyordu:
- Dostluk çok güzel şey gençler. Aferin size.
Ali İhsan daha fazla ısrardan çekinerek sandalyesini divanın hemen yanındaki dut ağacının altına yerleştirilmiş yemek masasının önüne çekti.
- Hocam bu hastan, askerdeyken bir kere önündeki yemekleri yemeden çöpe döktüğü için komutandan azar işitti.
- Yapma Allah aşkına Ali!
- Dur sen! Komutan da bulaşık yıkama cezası verdi ona.
- Deme oğlum!
- Tabi sonra herkesten önce yemeğini o bitirmeye başladı.
- Cezanın gözünü seveyim, desene. E o zaman, o tabaklardakiler bitmezse, bu bulaşıkları da yıkarsın Kenan oğlum.
İsmail Hoca gülerken Kenan Süreyya ağzına itiştirdiği lokmayı iştahsızca çiğneyerek kayıtsızca Ali İhsan'a bakıyordu. Bu küçük hatıra kötü günlerde içine düştüğü kara sevdalı hallerini anımsattırdı. Ali İhsan'ı uzaktan izler, içten içe yanar dururdu. Ne yemeye ne içmeye selamı kalmıştı. Cizre'ye kalkıp gelmesinin sebebi de buydu.
***
Yemekler yenmiş, çaylar bardaklara boşaltılmıştı. İsmail Hoca sandalyeye oturup arkasına yaslandığında derin bir iç çekti, yarım bıraktığı muhabbetine devam etti:
- Tabii, ben bu kimsesiz fukaraya kız vermem, dedi rahmetli kayınpeder. Elden ne gelir... Boynumu büktüm, validemle evime döndüm. Komşular, sen kim ağanın kızına gönül kaptırmak kim, diye alay ettiler. Ne diller döktümse de ağanın kapısında çalışan kadıncağızlar mektuplarımı götürmeyi kabul etmediler. Haklılar da, yakalansalar ekmeklerinden olurlar. Beni ona, onu bana yar etmeyecekler, belli dedim... Halbuki sevmişler, niye mani oluyorsunuz, değil mi? Birbirini seven insanlar kanun, hüküm tanır mı... Gece vakti, kalktım mektubumu soktum cebime. Dedim, iş başa düştü. Oradan atla, buradan zıpla, şuraya koş saklan... Koca çiftlik... Ama korkunun pençesindeyim! Görmeniz lazım. Yakalasalar, beni oracıkta vururlar. Nihayetinde hanımı gördüm bir köşede. Ondan bir iki yaş küçük kardeşi de yanında. Küçük dediysem, koca delikanlı adam. Meğer yemeden içmeden kesilmiş hanım, -İsmail Hoca, Kenan Süreyya'ya taş atarak gülümseyince Kenan Süreyya da utanarak gözlerini kaçırdı- Neyse efendim... Ablasına çok düşkündü kayınbirader. Dikildim karşılarına. Delikanlı yerinden fırladı, dibime dikildi. Dedim ayvayı yedim -tekrar güldü, işaret parmağını sallayarak-. İki dakika sonra seni burada görmeyeceğim, dediğinde dünyaları verseler o sevince değişmezdim. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Kaç dedim bana, rahmetli babasına çok düşkündü, babamın ahını alamam, dedi. Gözleri yaşlı... Aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık. Dedim, beni bekle, muallim olacağım, seni tekrar isteyeceğim.
Kenan Süreyya, Ali İhsan'ın İsmail Hoca'yı pür dikkat dinlemesinden büyük bir haz alıyordu. İlerleyen akşamın karanlığına rağmen gözlerindeki ışıltı fark ediliyordu.
- Peder vefat edince liseye kaydolmadan bırakmıştım mektebi, tasdiknamemi aldım başvurdum. Babadan kalma, iş yapmayan bir üzüm bağımız, bir de tarlamız vardı İzmir'de. Sattım, yatırdım Ziraat'e. Valideyi aldım yanıma maarifin tayin ettiği valinin ağanın unuttuğu köyde bir yıl çalıştım. Rahmetli validem o yıl sonunda, o ilk köy okulunda vazifemi yaparken Hakk'ın rahmetine kavuştu. Tüm kazandığımı, o da kuş kadardı hani ama koydum diğerlerinin yanına. Gittim dikildim, ne kadar başlık parası istiyorsan vereceğim. Muallimliğin şanı var tabi ama gittiğim gün kaymakamlar, kalem müdürleri hep orada, misafiri. Onların sayesinde.... Veremeyeceğimi düşündü, şu kadar, dedi. Çıkardım, cebimdeki tüm parayı eline bıraktım. Şaşırdı. Kızı çağırdı, varmak istiyor musun buna diye sordu, o da evet deyince... - mahcubiyetle gülümsedi- başınızı şişiriyorum çocuklar, ihtiyarlığıma verin, nice vakittir, şu boş evde bir insan evladı ağırlamamıştım...
Kenan Süreyya, seyrine doyamadığı sevgilisinin hali değişsin istemiyordu:
- Hayır, o nasıl söz. Sizi dinlemekten zevk alıyoruz.
Ali İhsan da başını sallayarak sevdiğinin sözüne refakat etti.
- Sonraki gün teyzemi, dayımı aldım, tekrar gittim. Dün çıkardığım parayı geri uzattı, zorla elime tutuşturdu. Nerede görülmüş ağa kızının fakire verildiği, dedi. Söylediklerini duymuştum daha önce de. Biz insan değiliz, sevemeyiz, sahip çıkamayız sevdiğimize sanki... Sevmek de güzel sevilmek de. Fukara olmuşsun, zengin olmuşsun ne çıkar!
İsmail Hoca, başını sallayarak düşünceli bir şekilde bir kaç saniye durdu. Kendisini pür dikkat dinleyen seyircilerine baktı:
- Bir şeyi seviyorsanız yapın gençler. Aksi halde sadece pişman olursunuz.
Cebinden çıkardığı köstekli saatine baktı.
- Oo! Saati on bir buçuk etmişiz. Yatma vakti...
Yerinden kalkarken Kenan Süreyya hikayenin devamını merak edip sordu:
- Rahmetli, babasının böyle söylediğini duyunca içeriye fırladı. Allah kitap aşkı için canıma kıyar, vebali babamındır derim, diye dikildi karşısına gözü yaşlı. Kayınpeder, ilk defa kızının dişini görüyordu. El mahkum, vazgeçti sözünü bozmaktan. Ama kılımı kıpırdatmayacağım senin için deyip kovdu bizi huzurundan. Sonraki gün ufak bir bohçayla bir eşeğe bindirmiş, erkek kardeşinin bile ona eşlik etmesine müsaade etme... -gözleri doldu ve yutkundu- ...den bana yollamıştı. -Derin bir nefes aldı- Ya gençler... Her şeyin bir bedeli vardır... - Sandalyeyi masanın altına itti - Bazen kendi yolunuzu çizmek isterken değer verdiğiniz kimi şeyleri gözden çıkarmak lazım gelir...
Kenan Süreyya ve Ali İhsan, o gece farklı yataklarda ama yakın olmanın verdiği huzurla İsmail Hoca'nın anlattıklarını düşünerek uykuya daldılar.
---
Bölüm hoşunuza gittiyse beğenme düğmesini ziyaret etmeyi unutmayın :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Biraz Daha Yaşamak
Romance- İstanbullu... dedi, okşuyor gibiydi kucağına oturttuğu kutuyu. "Hani ilkti ya, çıkaramadım gayrı aklımdan. Ananız bağrımda yatarken de el vermedi gönül, yazayım çizeyim... yanına varayım." * Başlama: 16.03.2019 Tamamlama: 15.09.2020