28

4.3K 556 339
                                    

Yazdığım en uzun bölüm bu oldu. Dilerim beğenmişsinizdir.  Yazım ve noktalama yanlışlıkları varsa affola.

Atın sırtında hiç bir söz söylenmeden ilerlenen uzun, dolambaçlı dağ yolunda insana dair en ufak bir hareketlilik yoktu. İnsani bir acizlik içinde yarinin gönlünü nasıl kazanabileceğini hesaplayan Ali İhsan'ın zihni yalnızca bu meseleyle meşgul değildi. Kenan Süreyya'nın İsmail Hoca'da kaldığı son birkaç gün, ona açıklamak zorunda kaldığı hakikatten de kaçma fırsatı vermişti. Kalbi kırılan sevgilisine düğünün, hem de neredeyse tanımadığı bir kızla yapacağı düğünün eli kulağında olduğunu nasıl söyleyecekti. Tabiatın enfes manzarasına rağmen o nefes almakta zorluk çekiyordu.

Tırıs halde giden atın arkasında oturan Kenan Süreyya'nın hali sevgilisinden daha iç açıcı değildi. Ali İhsan'ın askerlik döneminden şimdiye değin gösterdiği bu bilmem kaçıncı kıskançlık krizleri onu hep yok sayıyordu. Halbuki tüm ruhuyla ve bedeniyle ona ait olduğunu daha kaç kere dile getirmeli ve göstermeliydi! Ancak tıpkı Ali İhsan'da olduğu gibi bu mevzu, asıl meselenin yanında bir hiçti. Kenan Süreyya, Ali İhsan'ın ona uzak durduğu tüm sabah boyunca düşünüp taşınmıştı. Artık kararını vermişti, ona gerçek anlamda teklifte bulunacaktı: Önce bu uzak diyarlardan kendini mes'ul hisseden öğretmen bir yurttaş, sonraysa elindeki en büyük çözümü buraya yerleşmek olan bir aşıktı. Fakat kendini huzursuz hissediyordu. Karanlıkta kalmış bir çocuk gibi yüreğinde hükmedemediği bir korku vardı, onu yok edemiyordu.

Yolun önemli bir kısmında birbirlerinden ayrı olarak kendi zihinleriyle konuşan çift gecenin yorgunluğu ve açlığıyla kavak yolunda mola verdiler. Ali İhsan sevgilisini incitmeden attan indirdikten sonra, hemen ilerideki, ovanın orta yerinde, hemen yanına biriktirilmiş hasat yığınına gölge veren incir ağacına gidip incir topladı. Gömleğinin eteğine koyduğu irice incirleri mola verdikleri toprak yolun dibindeki küçük su birikintisinde yıkamaya koyuldu.

Kenan Süreyya, başka bir emel taşımaksızın sordu:

- İncir zamanına daha var zannediyordum.

Ali İhsan, sevgilisine baktı.

- Dişi incirlerin ilki bunlar. Temmuz ayında daha lezzetlidir.

- İncirin de dişisi erkeği mi var?

- Var ya!

Ali İhsan yaramazlık yapmış haşarı bir çocuğun kendini affettirme yolu bulması gibi yerinden kalktı ve sevgilisinin yanına gitti. Eliyle incir ağacını gösterdi.

- Dallardan sarkan iplere bağlı incirleri görüyor musun?

Kenan Süreyya, güneşten korunmak için elini alnına götürüp siper etti.

- Bak sallanıyorlar.

Kenan Süreyya gördüğünün Ali İhsan'ın bahsettiği şey olduğuna emin değildi:

- Sanırım görüyorum.

- Gel, incirlerimizi ağacın gölgesinde yiyelim. Hem sana da gösteririm.

Kenan Süreyya başını sallayarak onayladığında Ali İhsan tekrar su birikintisine gitti, oraya yığdığı incirleri çarçabuk sudan geçirip tekrar gömleğinin eteğine yerleştirdi. Atın yularından tutup birlikte, yavaş yavaş ağaca dek yürüdüler.

Kenan Süreyya yığının üzerine oturup yaslandığında Ali İhsan sevgilisinin avcuna üç dört incir bıraktı.

- Bak! Bu ağacın incirleri dişi. Bunlar aslında temmuzda çok bereketlidir. Tadına doyum olmaz.

Biraz Daha YaşamakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin