16

5.3K 638 98
                                    


Az evvel attığım 15 - Seyahat adlı bölümü es geçmeyin.

Kenan Süreyya, bahçe kapısından içeri girip iki yanı papatya, menekşe ve güllerle çevrilmiş taş yolda ağır adımlarla yürüyerek kelebeklerin ve bal arılarının eşliğinde merdivenin önüne doğru geldi. Kuş cıvıltıları şimdiden kavuşmayı kutlamaya başlamış gibiydi. Kapı açık olduğu için altı basamaklı merdivenin önünde durdu.

İçeriye nasıl seslenmesi gerektiğini düşünerek bunun için uygun bir Kürtçe kelime bilmediğini fark etti. Merhaba diyerek seslenmenin daha doğru olduğunu düşündüğü sırada dokuz on yaşlarında sarışın bir kız çocuğunun evin damından onu seyrettiğini gördü. Düşünmeden sevimli bir yüz ifadesiyle kıza el salladı:

- Merhaba!

Kız, Kenan Süreyya'nın onunla konuştuğunu anlayınca hemen çekilip kaçtı. Yeni gelmiş misafirin eli havada kaldı. Bu defa içeriye doğru seslendi.

- Merhaba, kimse var mı?

Avuç içi terliyordu. Kalbi hızla atıyordu. İçeriden elli yaşlarında, uzun, rengarenk fistanlı, beyaz tülbentli bir kadın çıktı. Bu Ali İhsan'ın annesi Ayşe'ydi. Arkasında da az evvel kaçan kız çocuğu vardı. Bir şeyler söyledi. Kenan Süreyya, kulaklarında vızıltıya neden olan heyecanla tam olarak ne dediğini anlayamadı. Ağzından yarım yamalak bir cümle çıktı:

- Ez hevali Ali İhsan.*

Cümleyi doğru kurup kurmadığını düşünürken kadın gülümseyerek merdivenleri çıkmasını işaret etti. Bu defa ne dediğini anlamıştı: Were, were!**

Kenan Süreyya kadının yanına gelir gelmez, kadın onu kucakladı. Sarılırken de "tu bıhir hat kurî mı"*** diyordu. Hem kadının onu sıcak karşılamasına hem de bu güzel sözleri anlamasına çok sevindi.

Kucaklaşma bittiğinde gülümseyen küçük kıza tekrardan el salladı:

- Ne güzel bir kızsın sen öyle!

Ayşe Teyze söze girdi:

- Em tırki nızanı****

- Tamam, ben biraz Kürtçe biliyorum, mesele değil, deyip gülümsedi.

Ayşe Teyze, bir yandan Kenan'ı içeriye buyur ederken diğer yandan içeridekilere sesleniyordu. Onun anladığı kadarıyla çocuğa, babasına haber vermesini söylemişti.

O geniş sofaya henüz girerken küçük kız çocuğu elini tuttuğu babasıyla beraber geri döndü. Kenan Süreyya, Ali İhsan'ın babası Bırahim Amca'yı görünce olduğu yerde dururken tekrar selam verip Ayşe Teyze'ye söylediğini tekrar etti.

- Kenan tuyi?

Bırahim Amca'nın gülümseyerek söylediği cümleyi anlamıştı: Kenan sen misin?

Geniş bir gülümsemeyle başını sallayıp onayladı:

- Eri, Kenan.*****

Bırahım Amca'nın elini öpüp kucaklaştılar. Az evvel kapıda yoğun olarak hissettiği şüpheleri onu terk etmişti: Ali İhsan onu gerçekten seviyordu, öyle ki babası da annesi de onu hiç görmemelerine rağmen tanıyıp sıcak karşılamışlardı. Onu biliyorlardı. Tanıyorlardı. Onu anlatmıştı. Onu anne ve babasına anlatmıştı Ali İhsan. Bu bilme hali, mesut olması için yetmez miydi? Taşıyordu. Kanatları olsa fezaya değin uçup balıklama iniş yapardı yeryüzüne.

***

Bırahim Amca az da olsa Türkçe bildiğinden bu defa kağnı yolculuğunda olduğu gibi eğreti durmadı. Bu arada küçük kızını, Asiye'yi abisine haber vermek için göndermişti ve bu içi içine sığmayan bir çocuğa dönüşmesini tamama erdirmişti.

Dama çıkıp asma ağaçları ile henüz olgunlaşmaya başlamış üzüm salkımlarının altındaki gölgeli alana dizilmiş yer minderlerinde oturdular. Hava bunaltıcı denecek derecede sıcaktı. Güneş her bir yeri kavuruyordu. Ayşe Teyze kuyu suyundan yapılmış soğuk ayran ikram ettiğinde gerçekten içi ferahlamıştı.

Bir saatlik zorlu bir sohbetten sonra hem yaşının da ilerlemiş olmasından ötürü hem de sohbet edecek denli birbirlerinin dilini bilmemeleri sebebiyle Bırahim Amca bu öğlen sıcağında iki şeyin yapıldığını söyledi: ya şekerleme yapılırdı ya da eliyle gösterdiği iç içe geçmiş upuzun kavak ve devasa söğüt ağaçları arasında saklanmış gölette yüzülürdü.

Bu iki şeyin, bu sıcakta yapılacak en makul şeyler olduğunu herkes seve seve kabul ederdi, ancak yine de sevgilisi gelirse herhangi bir şeyle meşgul bulunmak istemediğini söyledi.

Fakat cevabının, hemen sonra en az elli yaşındaki bu adama haksızlık olduğuna karar verdi. Bu yüzden gölete gidebileceğini söyledi. Kınalı saçları, altın dişleri ve çenesindeki dövmeyle İstanbul kadınlarından farklı bir güzelliğe sahip Ayşe Teyze hararetle bir şeyler söyledi. Çeviren, aslında başka bir çevirmene ihtiyaç duyan Bırahim Amca'ydı: Kenan oğlumuz utanmasın, o da bizim oğlumuz. Ali İhsan gelirse ben onun yanına gönderirim diyordu.

Böylece fikrini değiştirdiğinde tahta bavulundan havlusunu aldı ve Bırahim Amca'yı takip etti.

Evin yirmi otuz metre arkasında, ağaçların arasında saklanmış bu gizli göleti, Bırahim Amca söyleyince fark etmişti. Etrafta yakın bir ev olmadığı için sanki bu eve özel yapılmış bir havuzu andırıyordu. Onu, Cizre'deki bu ikinci cennet köşesine getirdiğinde Bırahim Amca uyumayı tercih ettiğini söyleyip gülümseyerek onu yalnız bıraktı. Ali İhsan geldiğinde onu yanına gönderecekti.

***

Kenan Süreyya yalnız kaldığında etrafını bir kere daha kolaçan edip yakınlarda hiç kimsenin olmadığına emin oldu. İki gündür üzerindeki tere doymuş kıyafetlerinden kurtulup gölete eğilmiş bir ağaç gövdesine tutunarak suya girdi. Bu su, en az Ali İhsan kadar muhteşemdi. Bedenini tamamen teslim ettiğinde içindeki hararetin söndüğünü hissederek derin bir nefes alıp sırt üstü yattı. Küçük kulaçlar atıp iki üç metre derinliğindeki göletin ortalarına değin yüzdü. Ağaçların oval bir çerçeveyle içine aldığı gökyüzünde güneş tüm haşmetiyle parıldıyor, arada göletin üzerinden geçen kuş sürülerinin gölgesi üzerine düşüyordu.

Cizre'ye gelip bir gölette yüzmek aklının ucundan dahi geçmemişti. Gerçi hiçbir şeyi öngöremiyordu. Gülümsedi. Bu gülümseyiş günün kahramanı gibiydi, yüzünden eksik olmamıştı.

Su durgundu, gün sessiz, ağaçlar haşmetli ve kuşların cıvıltısı huzur vericiydi. Tabiat onu kucaklayan koca bir Ali İhsan olmuştu. Vücudu ağırlaşıyordu, yorgunluk gözlerini kapatıyordu. Bu artık karşı koyamayacağı apaçık bir sarhoşluk haline dönüşüyordu.

Tam uykuya dalacakken gölete doğru yaklaşan ayak sesleri olduğunu işitti. Gözlerini araladı, kulak kabarttı.

----

Ez hevali Ali İhsan: Kürtçe, Ez hevalê Ali İhsan im, Ali İhsan'ın arkadaşıyım.

** Were: Kürtçe, Gel!

*** Tu bıhir hat kuri mı: Kürtçe, Tu bi xêr hatî kurê min, Hoş geldin oğlum.

****Em tırki nızanı: Kürtçe, Em tirkî nizanin, Türkçe bilmiyoruz.

*****Eri, Kenan: Kürtçe, Erê Kenan, Evet, Kenan.

Bölüm hoşunuza gittiyse lütfen beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın.

Sevgiler...

Biraz Daha YaşamakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin